HOŞ GELDİNİZ

Siyasetçi doğru olanı değil , uygun olanı söyler.

11 Eylül 2011 Pazar

DARBENİN 31. YILI

Türkiyeyi anarşi belasından kurtaran , hergün en az 10 kişinin öldüğü , vatandaşın evinden çıkamadığı , işine gidemediği , öğrencilerin okuluna gidemediği , fabrikaların grev sebebi ile çalışamadığı karanlık günlerden kurtuluşun 31. yılı .

O gün herkes darbecileri alkışlıyor , memnun görünüyordu. Darbeden şikayet eden yok gibiydi. Halk darbecilerin hazırlattığı anayasaya % 92 gibi yüksek oranda evet oyu vererek şükranlarını sunmuştu.

Anarşi bitmiş ,asayiş sağlanmış , okullar açılmış , fabrikalar çalışmaya başlamıştı .

Aradan çok geçmemiş , Türkiye eski günlerine dönmüştü . 1984 de başlayan fiili hareket hızını kesmeden devam etmektedir. Anarşi ,terör 12 eylül öncesinden çok daha büyük boyutlara ulaşmış , bölücü denilen teröristler zırhlı birliklerle çatışacak güce ulaşmıştır.

Ayakta alkışlanan darbeciler , 31 yıl sonra hain sıfatıyla yargılanmaya başlanmış ,darbeyi alkışlayanlar ,darbecilere küfretmeye başlamıştır.

Ancak hala çözemediğimiz birçok çelişki bir kenarda durmakta , onları çözmek gibi bir mecburiyetimiz de bulunmamaktadır.

Neden bir gün önce kan gölü olan ülkede , bir günde anarşi bitmiştir.

Anarşinin kökü kazınmışken , neden dört yıl sonra traş edilmiş gibi daha gür fışkırmıştır.

Bizim çocuklar başardı diye sevinenler , bu darbeden ne kazanmıştır ?

Darbe , ülke menfaatleri gözetilerek mi ? yoksa dış güçlerin istekleri uğruna mı yapılmıştır ?

Anarşi ve darbe birbirini izleyen tabii bir süreç miydi ? yoksa anarşi , darbe yapmak için hazırlanmış ortammıydı ?

O gün darbe lehine yazanlar , hatta darbeden önce askeri isteyenler , aynı kişiler iken neden bugün darbecilere küfrediyor?

Tam bu sırada Hasan Cemal 'i okuyorum . Ne tesadüf . şöyle yazıyordu.

"Deniz Gezmiş’i de anımsıyorum Devrim bürosundan. Bir keresinde Filistin’deki kamplardan yeni dönmüştü. Üstünde haki renkli gerilla üniforması, ayağında uzun konçlu lastik botlar vardı.
Boylu poslu yakışıklı bir gençti.
Bize gülerek sormuştu:
“Marksist cunta ne zaman gelecek?..”Sanıyorum, Deniz Gezmiş’in ince bir alayla altını çizdiği bu beklenti 1960’ların sonunda Mihri abide de vardı.Askerin içinden sol darbe gelecek ve Türkiye’de devrimin yolu böyle açılacaktı. Böyle bir beklenti nedeniyle, meydanlarda gençliğin bir bölümü sloganlar atmaya başlamıştı:
“Ordu gençlik el ele, milli cephede!”Biz de bu sloganları Devrim dergisinin manşetine çeker, askeri darbe yolunda kışkırtırdık...
Mihri abi, o tarihlerde TİP’lileri, TKP’lileri fena halde kızdıran ve onların husumetini çeken Milli Demokratik Devrim (MDD) çizgisini savunurdu.
Evet, anababa günleriydi.
Devrimci heyecan yaşanıyordu.
Ama asker darbe yaptı.
Denizler asıldı.
Doğan beyler hapse atıldı.
Mihri abi yurtdışına kaçtı, yeni ve uzun bir sürgün dönemine adım attı.
Mihri Belli’nin ölüm haberi gelince o soru işareti yine çengelini zihnime astı:
Filmin sonunu kim görebildi ki?.. "

Her ne kadar 12 mart sürecini anlatıyorsa da , 12 eylül de farklı değildi.Sol kendisini iktidara getirecek darbeyi beklerken , ülkücü gençlık de aynı ümidi paylaşıyor her sabah milliyetçiliği iktidara getirecek bir darbe bekliyordu.
Aynı slogan onların diline de dolanmıştı.
“Ordu gençlik el ele, milliyetçi türkiye!"
Hatta bu ümidini şiirlere bile dökmüş , ülkücü gençler

"Analar diz çökmüş yalvarıyor,
İhtilal,ihtilal,ihtilal diye " mısralarını mırıldanıyordu .

O dönemde başbuğun , Namık Kemal Ersun 'u ihtilal yapacak diye ihbar etmesine bir anlam veremiyordu. !

12 martın akıbetini Hasan Cemal özetlemiş . 12 eylülün akıbeti Mamak ve Selimiye hala gönlümüzde bir yaradır.

Filmin sonunu kim gördü ? kim görmedi ? ben bunu tartışmıyorum .
Filmi kim anladı ? kim anlamadı ? ben bunu tartışıyorum.

m.sedat saygılı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder