HOŞ GELDİNİZ

Siyasetçi doğru olanı değil , uygun olanı söyler.

29 Ocak 2011 Cumartesi

Piyasalar 5 nisan 'a mı gidiyor ?

Piyasalar ısınmaya başladı . Dolar 1.60 ' ı kırarsa tehlikeli olabilir. Yeni bir 5 nisan yaşayabiliriz.
Neden oldu ?
Beceriksizlik ve geç kalmış kararlar.Aynı zamanda anlamsız düşürme inadı. Bu faiz indirimleri zamanında yapılmalıydı . Piyasalarla inat edilmez , gereken yapılır. Reel faiz % 10 lar seviyesinde iken yapılmalıydı . Şimdi yerli yatırımcı açısından reel faiz sıfır olmuş , yabancı açısından % 3-5 gibi.
Piyasa tokadı yemeyenler , kendilerini çok iyi ekonomist , bulunmaz iktisatçı sanır. Hatta kimileri Bernanke 'yi beğenmez , kendilerini onun üzerinde sanır.
Şu andaki dövizdeki artış ülke açısından iyidir , ama son 25 puanlık faiz indirimi yanlıştı. Piyasadaki kaosa değmezdi. Zamanında 125 puanlık indirim olsaydı bu kaos yaşanmazdı.
Tansu Çiller gibi 3 aya net % 50 faiz ödemek zorunda kalırsanız , o zaman görürüm sizi . Öyle bir ortamda seçime gidersiniz vay halinize .

Ben 14.02.2008 de mail grubunda yazdığım yazıyı kopya ediyorum. Sıradan bir vatandaş olarak daha ileriyi gördüğümü sanıyorum.

" Merkez bankası başkanı seçiminde koparılan fırtınayı hatırlayıp , yeniden gözden geçirmek , irdelemek istiyorum.

Ülkemizin kabaca iç ve diş toplam 300 milyar usd borcu olduğunu varsayalım , bu borcu borçla ödeyerek ertelemenin bedeli ödenen faizdir. 300 milyar dolar için ödenen her % 1 faiz, yılda 3 milyar dolara günde 8 milyon dolara tekabül etmektedir. Eğer kazaen %2 fazla faiz ödeniyorsa hergün bu zavallı milletin kasasından 16 milyon $ , dışarıya atılıyor demektir.

O halde sorunun yeni şekli ödenen faiz bedeli doğrumudur ? sorusuna dönüşmüştür.

Resmi verilere göre enflasyon %8 , faiz oranı %16 olduğuna göre reel getiri , faiz eksi enflasyon eşitliğinden % 8 bulunuyor. Bu rakam dünya standartlarında büyük bir rakamdır ve bizden sonra bir de brezilyada vardır . Ayrıca ülkeye dövizle gelenler için , enflasyon rakamının hiç anlamı yoktur , onları hiç ilgilendirmiyor , eğer kur sabit ise reeel getirisi aldığı faize eşittir .Ancak ülkesindeki enflasyonla mukayese edilebilir. Kurda düşüş varsa bu da ekstra bir gelir oluyor. Bu rakam geçtiğimiz yıllarda faiz ile birlikte % 25 civarında oldu.

Sen bu işlerden ne anlarsın ? kendi işinle uğraş diyenlere , ekonominin dört işlemden ibaret olduğunu , iyi matematik bilen ve problem çözme yeteneği gelişmiş mühendislerin , biraz ilgilenerek bu konuyu kolaylıkla anlayabileceklerini ve siyasi kararları anlayabilmek için ekonomik gelişmeleri mutlaka takip etmek gerektiğini söyleyebilirim.

Konuya dönersek , madem ki böyle fazla faiz ödüyoruz bunu hiç değilse 50 veya 25 puan düşürsek ne olur ? şeklinde düşünebiliriz.

Buna yetkili kurul , yani para politikası kurulu , merkez bankası tarafından şöyle oluşturulmuştur.

" Para Politikası Kurulu, Başkan (Guvernör)ın başkanlığı altında, Başkan (Guvernör) Yardımcıları, Banka Meclisince üyeleri arasından seçilecek bir üye ve Başkan (Guvernör)ın önerisi üzerine müşterek kararla atanacak bir üyeden oluşur. Hazine Müsteşarı veya belirleyeceği Müsteşar Yardımcısı toplantılara oy hakkı olmaksızın katılabilir. Başkanlık (Guvernörlük), Başkan (Guvernör) Yardımcılığı ve Banka Meclisi üyeliği görevi sona erenlerin Para Politikası Kurulu üyeliği de sona erer " ( www.tcmb.gov.tr)

Ancak bu öyle bir kuruldur ki ayda bir defa toplanır , kıyametin kopması bile kurulun bir ay dolmadan toplanması için yeterli sebep değildir. Ülkede faizlerin düşebileceği şeklinde bir ortam oluşmuşsa bile , uygun şartlar varsa bile %1 faiz oranı için günde ödenen 8 milyon $ kurulun umurunda değildir.

ABD merkez bankası fed , ocak ayı içerisinde mortgage krizi ile ilgili olarak olağanüstü toplanıp 75 puan ve 30 ocaktaki olağan toplantısında 50 puan faizleri aşağı çekti , yani 1 ayda faizleri %4,25 den %3 'e indirdi. Bu düşüş oranı % 29 demektir. Sebep de kriz. Oysa bizde krizlerde faizler yükseltilir. Tansu hanım 5 nisanda 3 aya %50 net yılda bileşik % 406 ' ya çıkarmıştı faizleri.2001 krizinde de bu kadar olmasa da çok yükseklere çıkmıştı.

Faizler 25 puan düşürülse ülkede ne olur ? bu kadarcık düştü diye herkes faizden birdenbire kaçacak mı ? bu mümkün mü ? ancak bir miktar kaçtığını varsayalım .

Kaçan para yatırıma yönelirse ülke kazanır .

Hisse senedine yönelirse dolaylı olarak yatırımlara ortak olmaktır , yine ülke kazanır.

Tüketime yönelirse bunun da zararı yoktur ama korkulan enflasyonist baskıya dönüşmesidir. ABD 'deki faiz indiriminin mantığı budur , yani faizi düşürüp parayı harcamaya yöneltmek ve resesyona engel olmak.

Dövize yönelirse , zaten kurların bir miktar yükselmesi , resmi rakamlara göre aşırı artan , gözümüzle gördüğümüz gerçeklere göre yavaşlayan ihracatı canlandırıp , azgınlaşan ithalatı yavaşlatarak yine ülkeye katkı sağlayacaktır. Şu gerçektir ki cari açık hergün büyümekte, makas açılmaktadır.

Netice olarak küçücük bir indirim , alınması gereken zor bir karar değildir , kaldı ki bunun dönüşü de mümkündür. Kişisel düşüncem denemenin hiçbir zararı olmayacağıdır.

Bugün için , " kriz var , her an herşey olabilir " mazeretine sığınıyorsunuz , peki bir ay önce ne vardı ?

Ülke kaynaklarının israf edilmesi ve kamu borç yükünün artırılması kriteri , ülkede başa getirilen kişi ve iktidarlarda mutlaka bulunması gereken vazgeçilmez , öncelikli özelliktir. Zaten 12 eylül neden yapılmıştır sorusunun cevabı da burada gizlidir.Çünkü , Türkiye ekonomik enstürümanlarla esir alınmıştır. "

m.sedat saygılı

23 Ocak 2011 Pazar

Tehlikeli adam ( Mukteda El Sadr )

Şimdi de İran'a gitmiş.

Irakta akan her damla kanda vebali vardır.






2006 ' da yazdıklarım aynen şöyle

Irakta bugüne kadar tanımı yapılamayan savaş şekillenmeye başlıyor.Ülkede bir işgal vardı ve buna karşı bir mukavemet var gibi görünüyordu. Doğal olarak , sünni direnişçiler ve ABD askerlerinin ölmesi beklenirken ,bombalar patlıyor, çatışmalar oluyor ve çok sayıda şii ölüyordu. Manzara biraz garipti.

İşgalin ilk yılında mukteda sadr, bir camide kıstırılmıştı.Sistani ingiltereden,hasta yatağından kalkıp, koşarak geldi ve birşeyler konuşuldu , operasyon bitti.Öyle ya, mukteda kolay kaybedilecek adam değildi.

Askeri türbesine bomba atılır atılmaz mukteda ve sistani , iki dini lider, üzerinde güneş batmayan imparatorluğun yetiştirdiği ikili, çete reisi edasıyla ,sünnileri hedef gösterip hücum emrini verdiler.Yangını başlattıktan sonra,itidal yanlısı görünüp çağrıda bulunuyorlar. Mukteda diyor ki,’ cumayı sünnilerle birlikte kılalım’. Cümlesini birlikte kılalım da ! cuma sonrası pek güven vermiyor. Bu saldırı gerçekten sünnilerce yapılmış olsa bile, bunun bir provakasyon olduğunu anlamak için dini lider olmak yetmiyor mu ?

Dini liderlik iki taraftan masum insanların kanını dökmek midir ?

22 Ocak 2011 Cumartesi

HOROZ OLMAYACAĞIM


Horoz dövüşünde horozlardan biri hırpalanır diğeri ise daha fazla zarar görerek kaçar ama çoğunlukla ölür. Kazanan, horozun sahibi ya da onu dövüşe sokandır. İnsanlar arasındaki mücadelede çoğunlukla ve özellikle günümüzde dövüşenler horozlardır, kazanan ya da kaybeden onları dövüşe sürükleyenlerdir.

Dövüşten sonra horozlar yeni bir dövüşe kadar kümese kapatılır, en iyi şeklide bakılır, ölmüşse hemen, sağ kalmışsa güçsüz düştüğünde tenceredeki yerine uğurlanır.

Yaşamım boyunca beni en çok rahatsız eden şey rolümüzün horozdan öteye gitmemesi, karşımızdakini yenerken ya da hırpalanırken gerçekte başkalarının yazdığı senaryoları oynamamızdır. Mücadele ettiğimiz güç de gerçekte bir başkasının oyuna soktuğu horozdu. 1980 öncesinde yaşadığımız terör dalgasında çatışan tarafların hırpalanmasından öteye kalan şey ülkemiz için öngörülen ekonomik yapıyı oluşturmak oldu. Solcular, dünyada sol bittiği için, dönüştüler ve küresel kapitalizmin savunucusu oldular, sağcılar yeni bir dövüşe kadar kümese kapatıldılar.

Eğer bir mücadelede tek hedefiniz karşınızdakini yok etmek ya da hırpalamaktan ibaretse, büyük bir ihtimalle rolünüz dövüş horozluğudur. Karşınızdakinin de zavallı bir araç olduğunu unutur ona kin duyarsınız, kızarsınız ve yaptığı her şeyin haksız olduğunu düşünürsünüz. Size zarar vermesinden korkuyor olsanız bile bu korkunuz saldırganlığa dönüşür ve ölçüsüz hamleler yaparsınız.

Böyle bir durumda horozların birbirine ‘ Bizim aramızda bir düşmanlık yok, sahiplerimiz içgüdülerimizi kullanarak bizi birbirimize düşürüyor. Bırakalım bu dövüşü ve kardeşlik içinde hayatımızı sürdürelim.’ Demesini beklemiyorum. Horoz horozluğunu yapmak zorundadır. Tek çıkış yolunuz horoz olmamaktır. Eğer birisi sizi gagalarsa horozlaşıp dövüşmek yerine yaralanmış bir horoz sahibi gibi davranmanızdır.

Çeyrek asırdır süren, adına terör denen olaylar benim için çözülmesi gereken bir sorundu ama ülkeyi yönetenler bunun yenilmesi gereken bir düşman olduğunu düşündüler. Bölge halkının ezici bir çoğunluğunun karşı olmasına ve onlarla mücadele için silahlanmasını sağlamış olmamıza rağmen azınlığın ülkeyi böleceğini düşündük. Her yerde simülasyonu kullanırken böyle bir devletin kurulmasını simüle edip (taklidini yapıp) ne kadar anlamsız bir şey olacağını göremedik. Her isteyenin devlet kuramayacağını, devletlerin büyük güçlerin masalarında kurulacağını ve onların bu konudaki politikalarının ne olduğunu irdelemedik. Oysa Osmanlının kolunu bacağını kesip onu bir vücut haline getirdiklerini, birbirinin fotokopisi kadar benzeşen Arapları ayrıştırdıklarını yaşayan bizdik.

Dövüş horozu olmamakta kesin kararlıyım. Ya horozun sahibi olurum ya da bu kavgaların dışında kalırım. Böyle bir dövüşü seyretmek bile son derece incitici.
Bir açıklama ekle
Horoz dövüşünde horozlardan biri hırpalanır diğeri ise daha fazla zarar görerek kaçar ama çoğunlukla ölür. Kazanan, horozun sahibi ya da onu dövüşe sokandır. İnsanlar arasındaki mücadelede çoğunlukla ve özellikle günümüzde dövüşenler horozlardır, kazanan ya da kaybeden onları dövüşe sürükleyenlerdir.

Dövüşten sonra horozlar yeni bir dövüşe kadar kümese kapatılır, en iyi şeklide bakılır, ölmüşse hemen, sağ kalmışsa güçsüz düştüğünde tenceredeki yerine uğurlanır.

Yaşamım boyunca beni en çok rahatsız eden şey rolümüzün horozdan öteye gitmemesi, karşımızdakini yenerken ya da hırpalanırken gerçekte başkalarının yazdığı senaryoları oynamamızdır. Mücadele ettiğimiz güç de gerçekte bir başkasının oyuna soktuğu horozdu. 1980 öncesinde yaşadığımız terör dalgasında çatışan tarafların hırpalanmasından öteye kalan şey ülkemiz için öngörülen ekonomik yapıyı oluşturmak oldu. Solcular, dünyada sol bittiği için, dönüştüler ve küresel kapitalizmin savunucusu oldular, sağcılar yeni bir dövüşe kadar kümese kapatıldılar.

Eğer bir mücadelede tek hedefiniz karşınızdakini yok etmek ya da hırpalamaktan ibaretse, büyük bir ihtimalle rolünüz dövüş horozluğudur. Karşınızdakinin de zavallı bir araç olduğunu unutur ona kin duyarsınız, kızarsınız ve yaptığı her şeyin haksız olduğunu düşünürsünüz. Size zarar vermesinden korkuyor olsanız bile bu korkunuz saldırganlığa dönüşür ve ölçüsüz hamleler yaparsınız.

Böyle bir durumda horozların birbirine ‘ Bizim aramızda bir düşmanlık yok, sahiplerimiz içgüdülerimizi kullanarak bizi birbirimize düşürüyor. Bırakalım bu dövüşü ve kardeşlik içinde hayatımızı sürdürelim.’ Demesini beklemiyorum. Horoz horozluğunu yapmak zorundadır. Tek çıkış yolunuz horoz olmamaktır. Eğer birisi sizi gagalarsa horozlaşıp dövüşmek yerine yaralanmış bir horoz sahibi gibi davranmanızdır.

Çeyrek asırdır süren, adına terör denen olaylar benim için çözülmesi gereken bir sorundu ama ülkeyi yönetenler bunun yenilmesi gereken bir düşman olduğunu düşündüler. Bölge halkının ezici bir çoğunluğunun karşı olmasına ve onlarla mücadele için silahlanmasını sağlamış olmamıza rağmen azınlığın ülkeyi böleceğini düşündük. Her yerde simülasyonu kullanırken böyle bir devletin kurulmasını simüle edip (taklidini yapıp) ne kadar anlamsız bir şey olacağını göremedik. Her isteyenin devlet kuramayacağını, devletlerin büyük güçlerin masalarında kurulacağını ve onların bu konudaki politikalarının ne olduğunu irdelemedik. Oysa Osmanlının kolunu bacağını kesip onu bir vücut haline getirdiklerini, birbirinin fotokopisi kadar benzeşen Arapları ayrıştırdıklarını yaşayan bizdik.

Dövüş horozu olmamakta kesin kararlıyım. Ya horozun sahibi olurum ya da bu kavgaların dışında kalırım. Böyle bir dövüşü seyretmek bile son derece incitici.

Prof.Dr.Mahir Kaynak 'a ait yazıdır

Ömer Lütfi METE / 16 .01.2006 / SABAH

Sandıkta halk iğfali
Bir toplumu veya bir meslek camiasını hepten yozlaştırmak istiyorsanız, kültür altyapısı itibariyle hiçbir birikim aramadan ve yaratmadan seçim hakkı verin ve ' demokrasi bundan ibarettir' deyin yeter! Bugünkü futbolu yönetme yarışında pek çok simaya yapışan sırıtkan pişkinliği izlerken demokratik maskenin altındaki çürümüşlüğün çukurlarını görüyoruz.
En çok da ' futbol sayfaları' bunu gözümüze sokuyor. Televizyon ve radyolardan çok yazılı basına bulaşan sahte demokrasi kepazeliği özellikle hükümetin kime ' destur' verdiği yolundaki haber (!) satırlarından salyasümük akıyor.
Elinde bir kitle iletişim aracı varsa ' herkes bunu istiyor' deyip futbola gazeteci şikesini sokuver gitsin! Nasrettin Hoca ' dünyanın merkezi merkebimin bastığı yerdir' demiş ya; sen de ' inanmıyorsan git herkese sor' dersin! Tam da bunun gibi, ' başbakan filanca kişi ile şu saatte görüştü, böylece feşmekan kişinin önü açıldı' diye haber (!) yap, oh, ne ala!
Kim gidip ' Sahi, siz Ali ile görüşerek Veli'ye destur mu verdiniz?' diye soracak? Sayfanda fanatik kulüp bağımlılığının derin şartlarını nasıl gözetmekteysen, federasyon seçiminde de aldığın emrin gereğini yerine getiriyor ve daha sandığa girmeden feşmekan kişinin zaferini ilan ediyorsun! Bu durumda senin ödülün de garanti! Herhangi bir yarışmaya girmeden efendin -patronun değil- gerekli armağanı verecektir!




Peki ama Başbakan neden böyle bir hengamede federasyon için kol sıvayan adayların birçoğunun ' hık deyicileri' ile özel toplantı yapar? Sırf tarafsız olduğunu, vallahi de, billahi de bu işe karışmadığını söylemek için mi? Ortada filan veya feşmekan kişiler lehine estirilen ' hükümetten icazetli' söylentilerinin kökünü kazımak için mi? Eğri oturup doğru düşünmeye çalışalım: Bugün Demirel gibi futbola kayıtsız bir başbakan da olsaydı hükümet federasyon sandığına eğilirdi. Ya Erdoğan gibi futbol geçmişi olan bir başbakanın bu yarışa ilgisiz kalmasını beklemek saçmalık değil midir? Mesele, siyasi ilginin ne ölçüde kalacağı ve ' müdahil olma' halinin ne kadar demokratik (!) nezaket çerçevesinde gerçekleşeceğindedir.
- Batı'da başbakanlar futbol federasyonlarına burunlarını sokarlar mı?
Sap ile samanı karıştırmayalım. Oralar, şike suçunun vicdani kanaatle cezalandırıldığı, buralar ise kanıtlanmış maç satışının affedildiği diyarlardır... Oralar bir gazetecinin sayfasına sinsice yandaşlık akıtmadığı, buralar ise böyle bir taraf tutuşun marifet sayıldığı yerlerdir. Bununla birlikte ' futbol yalnızca futbol olmadığı için' oralarda da meşin topun idare mekanizması büsbütün özerk değildir. En azından siyaseti güden sermaye, futbolu yönetecek olanların belirlenmesinde etkindir. Oralarda siyaset veya sermayenin parmağı bağırarak devreye girmez, işi kitabına ve demokratik görüntüye uygun şekilde yürütür.
Aradaki bu fark elbette siyah ile beyaz zıtlığı yansıtmaz. Oradaki de görece demokratiktir, buradaki de. Oradaki parlamenter de görece halkı temsil eder, buradaki de. Fark, oradakinin kitaptaki demokrasi tarifine biraz daha fazla benzemesidir. Bu farkı yaratan en önemli etkenlerden biri de gazeteci farkıdır.
Şüphesiz oradaki gazetecinin de duyguları vardır. Kendi ülkelerinin milli dinamiklerince yönlendirildikleri durumlar da çoktur. Ancak mesleklerine saygıları, en azından kafa ve yüreklerindeki ilk beş değer arasında yer alır.
Bizim futbol piyasamıza baktığımızda, 'böyle başa böyle tıraş' değil, 'böyle sportmen (!) basına böyle çürüten sandık' demek durumundayız.
Esasen 60 yıldan beri geviş getirerek aynı demokrasi bulamacını tüketiyoruz.
Hala, sandığı sihirli değnek sandığımız 1946 yılındayız... O zamandan bugüne iki buçuk anayasa daha yaptık ama değişmeyen tek ' baba yasa' var:
- Seçim yapılıyorsa tamamdır, demokrasinin öteki şartları aranmaz!

İnanmayan o günkü ve bugünkü partilere baksın; hepsi de birer siyasi aşiret! Milyonlar da sandığa tıkılıp birkaç kişi tarafından sırayla böyle iğfal edilir zaten.

Ömer Lütfi METE / 16 .01.2006 / SABAH

15 Ocak 2011 Cumartesi

garip ülkedir türkiye

80 öncesi , komünizm çığ gibi büyüyordu. Disk , dev-genç ,dev-yol... sol örgütler güçlü , grevler boykotlar yaygın , sömürüye ve feodaliteye karşı halkın tepkisi büyüyordu. Ezilenlerin , sömürülenlerin ümidi haline getirilmişti komünizm. Ezilen ,gecekonduda yaşayan insanlar düzene olan tepkisini , sosyalizme sempatiyle gösteriyordu.Sonra 12 eylül günü tüm ideolojiler gibi buharlaşıp kayboldu.
Oysa bugün ülkede nüfusun yarısı asgari ücretle çalışır durumda , gelir dağılımındaki adaletsizlik son derece artmış , açlık ,sefalet ,geçim derdi vatandaşı bunaltmış , insanlar komünist olmak istiyor ama komünizm yok. İşçi sınıfının sesini duyurmak istiyor ama sınıfın mümessili kayıp.

Kayıtlara göre % 12-13 arası işsiz var , ülkede . Benim gözümle gördüğüm her iki kişiden biri işsiz. Vasıflı eleman ararsınız , elektrikçi yok , tornacı yok , kaynakçı yok , soğutmacı yok . Vazgeçtiniz vasıfsız eleman ararsınız , yine bulamazsınız. İnsanlar tembel ve miskin oturur, çalışmadan kazanmak peşinde. Çünkü dedeleri turgut onlara köşe dönmeyi öğretmiş. Turgutçular hep çalışmadan kazanmış . Adam ekmek parası ister , gel çalış yemek vereyim dersin kabul etmez.

Dağlarda kürt gerillalar dolaşır . Kimine göre kimlik , kimine göre dil , kimine göre özgürlük isterler. Oysa ülkenin batısı çalışır , vergi verir , doğu harcar , tüketir , her şey doğu içindir. Doğu elektrik parası vermez , doğu vergi vermez herşey kayıt dışıdır ama ülkenin yatırımları hep oraya yatırılır.İlçeleri il yapılır , her iline üniversite açılır ,her ferdine maaş bağlanır. Sahiller onlarındır , çalışmadan kazanan onlardır , otoparklar , eğlence yerleri , uyuşturucu , mafia sürüleri hep onlardır. O topraklar için zavallı anadolu çocukları ölmek için yarışır. Binlerce evlat o topraklara asker olarak gidip şehit olarak dönmüştür. Bence burada bir yanlışlık var. Gerçek ezilen , horlanan türk çocuklarıdır. Dağlara türk çocukları çıkmalıdır. İsyan edilecekse türk çocukları isyan etmelidir bu haksızlığa.

Saymakla bitmez saçmalıklar ve yanlışlar.

Garip bir ülkedir türkiye.

m.sedat saygılı

14 Ocak 2011 Cuma

Mehmet Emin YURDAKUL ( 14.01.1944 )

Ben bir Türk'üm; dinim, cinsim uludur;
Sinem, özüm ateş ile doludur.
İnsan olan vatanının kuludur.
Türk evladı evde durmaz giderim.

Türk Ocakları'nın ilk kurucularından “Türk Şairi”, “Milli Şair” Mehmet Emin YURDAKUL'u
(1869-14Ocak 1944) vefatının yıldönümünde rahmetle anıyoruz.
Ruhu şad, mekanı cennet olsun.

9 Ocak 2011 Pazar

2010 özeti ve mahsuplaşma

2010 için ne demişiz 1 yıl önce , hepsi aşağıda !

Doların güçlenip , euro'nun zayıflayacağını . DOĞRU

Avrupada çatlaklar finans sktöründe başlayacak . DOĞRU

Borsa düşecek . HATA

Hisse önerilerim ;
Adana A5.10-B2.98-C0.52 DOĞRU A 6 B 3,4 C 0,8
eczacıbaşı ilaç 2.50 AYNI 2,5
eczacıbaşı yatırım 4.84 DOĞRU 5,3
demisaş 1.36 DOĞRU 2,3
soda 1.63 DOĞRU 2,3




2010 için herzamanki tesbitimde ısrar ediyorum.
Borsa tek yıllarda verir , çift yıllarda alır . Yani imkb 2010 da düşebilir.
Bu demektir ki DJ da düşebilir. Tabii ki imkb düştüğü için değil . Önce DJ sonra imkb düşebilir.
Yine bu demektir ki dolar güçlenecek . Bu açılıma göre euro / usd paritesi de küçülecektir.
Bence 2010 ' da ABD çok güçlü olacak , Avrupa sarsılacak . Avrupadaki çatlaklar finans sektöründe olacağı için borsalara yansıyacaktır.
2010 da iki faktör belirleyici olacaktır. Birincisi IMF ile anlaşma diğeri erken seçimdir. Eğer erken seçim olur ve IMF ile anlaşma olmazsa haklılığım çok kolay ıspatlanacaktır. Zaten erken seçim ihtimali olursa , iktidar IMF ile anlaşma yapmayacaktır . Böylece seçim harcamalarında mali disipline esir olmayacaktır.

Yılın sürprizi 1 USD = 1 EURO olabilir.

Hisse olarak favorilerim :
Adana A5.10-B2.98-C0.52 ,eczacıbaşı ilaç 2.50, eczacıbaşı yatırım 4.84,demisaş 1.36 , soda 1.63

m. sedat saygılı 30.12.2009

1 Ocak 2011 Cumartesi

2011

2010 bitti. Tahminlerim % 100 isabet etmedi , ama çok da yanılmadım. euro/ $ Paritesinin küçülmesinde yanılmadım. Eczacıbaşı ilaç ve yatırım iddialarım devam ediyor.

2010 galibi altın , pamuk , bakır , japon yeni ve isviçre frangı oldu.

2011 de avustralya ve kanada doları kazandırabilir. Borsa 2010 da beklediğim düşüşü bu yıl yapabilir.

Yılı iki dille bitirdik . Önümüzdeki yıllarda dil talepleri artacak 3, 4, 5 derken milli bütünlüğün kalmadığı geç de olsa anlaşılacaktır.

Keza özerklik talepleri de artarak üniterlik ve ulus devletin mazide kaldığı anlaşılacaktır. Laz , gürcü, çeçen, alevi , batılı , doğulu derken sözüm ona zenginliklerimiz kat kat artacaktır.

Ben şimdiden günaydın diyorum , erken uyandığım için. Uyuyanlara tatlı rüyalar dilerim.

Neden " hell no , we wont go " diye bağırdığım bir gün anlaşılacaktır.

Dünyada sanırım çin' e ve yandaşlarına yönelik baskılar artacaktır. Bu baskılar belki de bir savaş ortamı yaratabilecektir.

m.sedat saygılı