Cemaat istedi… Verildi…
“Ne istediler
de vermedik?” sözünü kamuoyu önünde
sarf etti Tayyip Erdoğan. O zaman başbakandı. Kızgınlık ânında söylenmiş bir
not olarak kayıtlardadır.
Benzer bir cümleyi, ağır bir ameliyatın ardından
dinlenmeye çekildiği Kısıklı’daki evinde, kendisine ‘Geçmiş Olsun’ ziyaretine gittiğimizde, 22 Şubat 2012 günü,
bizlere de söylemişti.
‘Ben Böyle
Gördüm’den (s. 25) okuyalım: “Biraz önce kapı önünde yakınları tarafından
kulağımıza fısıldanan, ‘Aman, ne yapıp edin, sinirlendirmeyin’ tembihinin fazla
işe yaramayacağı ortaya çıktı. Sinirliydi Tayyip Bey. ‘Biz bunlara ne kötülük
yaptık’ dedi ve ekledi: ‘Tam 17 üniversiteleri var ve hepsinin açılış kararının
altında imzam bulunuyor.”
Bir mektup taşıdım
Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül ve Başbakan Tayyip Erdoğan’la görüştükten sonra çıktığım ve sonu ‘sulh teklifi’
içeren bir mektupla biten Pensilvanya yolculuğumu biliyorsunuz. 17
Aralık (2013) tarihinde, bazı savcılar ve bazı hâkimlerin polislerle birlikte
gerçekleştirdikleri, 4 bakanı hedef alan girişim sonrasında çıkmıştım o
yolculuğa…
Tapeler ve video
kayıtlarıyla ve bakanların çocuklarını gözaltına almayla başlamıştı o girişim…
Fethullah Gülen,
Pensilvanya’da, bana, “Bizim bu tür işlerle
hiçbir alâkamız yok Fehmi Bey” dedi.
Orada konuştuğumuz
her şeyi yine orada sıcağı sıcağına not ettim, bizzat kaleme aldığı mektupla
birlikte görüşmemiz sırasında işittiklerimi de, benden izlenim bekleyen her iki muhataba Türkiye’ye döndüğümde
aktardım.
Eldeki kanıtlar o
günlerde de Cemaat irtibatına işaret ediyordu, ama yüz yüze görüştüğüm Gülen,
bana, “Bizim bunlarla bir alâkamız yok” diyordu…
Türkiye’ye dönüp
izlenimlerimi Başbakan Erdoğan’a aktardığım gün (25 Aralık 2013), 15
Aralık’taki girişimi daha da genişleten ikinci operasyon başladı.
Pensilvanya’da bana
söylenen “İlgimiz yok” sözü ile
ve daha da önemlisi ‘sulh’
amaçlı mektupla çelişiyordu bu yeni operasyon…
Nitekim, Başbakan
Erdoğan, izlenimimi aktardığım ve biraz sonra Cumhurbaşkanı Gül’ün yanına çıkıp
bizzat okuyacağı mektubun içeriğiyle ilgili genel bilgiler sunduğumda, “İyi de, en yakınlarımın, ülkenin saygın
işadamlarının gözaltına alınmasıyla sizin izlenimleriniz ters düşmüyor mu?”
sorusunu bana yöneltecek ve ardından şunu da ekleyecekti: “Oğlumu da
hedef aldılar…”
Nafile bekleyiş… Sağduyu yok olmuş…
Onlar bu tavrı benimsedikleri için, ‘FETÖ ile mücadele’ yürüten kadrolar da,
bir sınıra kavuşturulması vakti çoktan gelmiş olan, gözaltı, tutuklama,
görevden alma, el koyma, müsadere işlemlerini kesintisiz sürdürüyorlar.
Sadece ben değilim ya “Ne söylüyor, ne yazıyorlar?” merakında olan; mücadele
yürüten kadrolar da, muhtemelen benim bilmediğim yayınlarından da haberdar ve
onları da yakın takip altında tutarak, mücadelelerine daha büyük bir heyecanla
devam ediyorlar.
Geçmişte yaptıklarının zararı yetmezmiş gibi, 15
Temmuz’un zararını da çoğu isimsiz Anadolu insanı çekiyor.
Akıl alır gibi değil.
Bir süre, içlerinde var olması gereken sağduyu
sahiplerinin, “Arkadaşlar bu yaptığımız iş
değil, bize güvenerek büyük fedakârlıklara katlanmış olan insanlar, hiç
öngörmedikleri farklı bir kavganın içine şimdilerde çekilmiş durumda. Bizim
yüzümüzden. O insanlara daha fazla zarar verdirmeyecek bir yol bulmalı, şu ana
kadar sürdürdüğümüz yanlışlardan vazgeçmeliyiz” diye ortaya
atılmalarını bekledim.
Nafile bir bekleyiş olduğu anlaşılıyor bekleyişimin…
Putin’in danışmanı darbeyi biliyormuş…
1 gün önce Ankara’yı uyarmış… Doğru olabilir mi?
4
Ekim 2016
“Putin’in
özel temsilcisi: 14 Temmuz’da uyardık” başlığını görünce ilk tepkim “Olmaz
böyle şey, bunda bir yanlışlık var” oldu.
Öyle ya, 15
Temmuz uğursuz darbe girişimine Türkiye habersiz yakalanmıştı. Ülkemizi
yönetenlerin bazı askerlerin hareketlendiğinden ve darbeye kalkıştığından
haberi her şey olup bittikten sonra olabildi.
MİT Müsteşarı Hakan
Fidan’ın, teşkilâta gelen ve “Bu akşam
yapılacak darbede benim sizi teslim almam gerekiyor”diyen bir ‘ihbarcı’ binbaşı tarafından
uyarıldığı, onun da “Acaba aslı var mı, yoksa bu da daha önce yapılanlar
gibi asılsız bir ihbar mı?” tereddüdüne düştüğü için, gerçeği öğrenmek amacıyla
Genelkurmay’a gittiği biliniyor…
O binbaşı
darbe girişiminden sonra tutuklandı diye biliyorum.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın da, hayli gecikmeli olarak, eniştesinin “Dostlarım
söyledi, orduda hareketlilik varmış” uyarısıyla bilgi sahibi olduğunu
bizzat kendisinin anlatımından öğrenmiştik…
Siyasi
hayatımızın en önemli olayı ile ilgili bilgilerimiz bunlar…
“O geceye
dair açıklanmaya muhtaç yönler var” diyenler çıkıyor, ama yukarıda
özetlediğim ‘o gecenin gerçekleri’diye bilinenler
pek sorgulanmıyor…
Gazeteye “Putin’in
temsilcisi darbe girişiminden bir gün önce davetlimiz olarak Türkiye’deydi;
darbeyi haber verdi ve ülkesine döndü” açıklaması yansıyınca, “Olmaz
böyle şey” tepkisini
vermem doğal.
Haber
bugünkü Aydınlık’ta manşet…
‘Şehir
efsanesi’
Bugün baktım, Aydınlık ve Yeni
Birlik gazeteleri
dışında, konunun üzerine giden olmamış.
Hatta Başbakan
Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un, gazetecilerden gelen bir soru
üzerine, “15 Temmuz’dan sonra çok sayıda şehir efsanesi
üretildi; bu söylediğiniz de herhalde onlardan birisidir” cevabı bile yok gazetelerde.
Habere konu
olan bilgiyi verenlere güvenilmediği için mi, yoksa güvensizliğin kaynağı ‘Putin’in
özel temsilcisi’denilen Aleksandr Dugin mi?
‘Putin’in temsilcisi’ bildikleri Dugin’i darbe girişiminden bir gün önce
devletin güvenlik bürokrasisi ile görüştürenler AK Partili bilinen kişiler…
Avrasya Yerel Yönetimler Birliği
Başkanı Hasan Cengiz de öyle… Birlik üyesi Ahmet
Tunç da… Tunç Ankara Belediye Başkanı Melih
Gökçek’in danışmanı…
Dugin
ve Gökçek… 15 Temmuz 2016 görüşmesi
Zaten heyet Dugin’i Melih
Gökçek’le de görüştürmüş…
Heyetin Dugin’le
daha önce Moskova’da biraraya geldikleri, Türk-Rus ilişkilerini konuştukları,
iki ülke arasında varolan gerilimi azaltmada o buluşmanın hayati rol oynadığı
bilgisi de haberde yer alıyor.
Birlik olarak Dugin’i
14 Temmuz günü ülkemize çağırmışlar. O gün öğleden önce 15 milletvekili ile bir
ofiste biraraya getirmişler… Öğleden sonra da onu ‘devletin
istihbarat birimlerinin üst düzey yöneticileri ile’buluşturmuşlar…
Yani, darbe girişiminin başlamasından
en az 36 saat önce…
Dugin’in Ankara ziyareti, yaptığı
temaslar, görüşmeleri 15 Temmuz günü Aydınlık gazetesinde haber olmuştu.
Adamların
gazeteye şimdi anlattıklarını da habere dönüşmüş halinden aynen nakledeyim:
“Sayın Dugin şunu diyordu: ‘Sizin
ordunun içerisinde bir hareketlilik söz konusu’… Türkiye’nin artık bir karar verme
aşamasına geldiğini, bir tercih yapmak zorunda olduğunu, bunun üzerine
gidilmesi gerektiğini söyledi özel toplantıda. 14 Temmuz’da bunu söyledi, 15
Temmuz günü de sabah özel görüşmeler ve öğleden sonra bir konferans verdi;
orada da Sayın Dugin benzer açıklamalar yaptı. Akşam saat 18.00 gibi de Sayın Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih
Gökçek ile de bir buçuk saatlik bir görüşmemiz oldu ve Sayın Dugin, Moskova’ya
dönmek için çıktı. Zaten köprü de sanırım 20:30’da kapatılmıştı. Yani Sayın
Dugin uçağa bindiğinde darbe başlamıştı.”
“Şehir
efsanesi” dedi ya Başbakan Yardımcısı anlatım için; bilinenlere taban
tabana zıt olduğu için, en isabetli teşhis bu olsa gerek…
“Uçağı
FETÖcüler düşürdü” demişler, mart ayında…
Dugin’i ülkemize getirenler, Rusya ile
yakınlaşmada en önemli rolün sahibi olduklarını ispat için böyle yanlış
bilgiler veriyor olabilirler…
Geçen yılın
kasım ayında arayı bozan uçak düşürme olayının da ‘FETÖ’ye
mensup pilotlar’ tarafından
yapıldığını, Cengiz-Tunç ikilisi, daha mart ayında Rusya’ya
bilgi olarak iletmişler…
Kendi
anlatımları böyle.
“Cemaatçi
pilot yaptı” iddiasını kalkışmadan aylar önce
–mart ayında– Putin’in kulağına gidecek biçimde ifade
imkânları ararken Dugin’le tanışmış olmalılar…
“Neler
olmuş Allah aşkına” dedirtecek bir olay gerçekten…
Jason
Mathews adlı CIA’de uzun yıllar çalışıp emekli olduktan sonra romanlar
kaleme almaya başlamış birinin‘Red
Sparrow’ (Kızıl
Serçe) romanını bitirdim, ‘Palace of Treason’u (İhanet Sarayı) da
yarıladım. CIA’nin Rus istihbarat servisi SVR’dan
devşirdiği en önemli ajanla ilgili birbirini izleyen romanlar bunlar…
Davutoğlu’nun
vakfı kitabını bastı
İlgim romanlarla Rusya’ya yönlendiği
için babası KGB’de albaylığa kadar yükselmiş Aleksandr
Dugin de“Acaba?” soruları eşliğinde
değerlendirmeye aldığım biri…
Kendisine ülkemizde sevgiyle ‘bağlı’ kişiler ve gruplar var.
Meselâ, Doğu
Perinçek ile Vatan
Partisi…
Kitaplarından
birinin, ‘Moskova-Ankara Ekseni’ adlı olanın,
aynı grubun yayınevi tarafından basılıp yayınlandığını biliyoruz.
BSV
tarafından yayınlanan Dugin’in kitabı…
Onlardan önce bir başka kesimin ilgi
odağı olmuş ve ‘Rus Jeopolitiği – Avrasyacı Yaklaşım’ adlı kitabı ‘Küre Yayınları’ tarafından çıkarılmıştı.
‘Küre Yayınları’ mütevelli heyeti başkanlığını uzun yıllar Prof.
Ahmet Davutoğlu’nun üstlendiği ‘Bilim ve Sanat Vakfı’nın (BSV) yan
kuruluşudur.
Kim
sahi bu Dugin?
İnternet
ansiklopedisi Wikipedia’dan aktarayım:
“Aleksandr
Gelyevich Dugin (Rusçası: Алекса́ндр Ге́льевич
Ду́гин; 7 Ocak 1962 doğumlu), görüşleri ‘faşist’ olarak nitelenen ve ‘dünyanın
sonu’nun topyekün savaş ile gelmesini arzu eden bir siyaset bilimcidir. Kremlin
ve Rus ordusu ile yakın irtibatı vardır. (..) Gürcistan ve Ukrayna gibi eski
Sovyet cumhuriyetlerinin yeniden kontrol altına alınması, Ukrayna’nın doğusu
ile Kırım gibi Rusça konuşulan toprakların birleştirilmesi yoluyla Rusya
İmparatorluğu’nu ihya etmeye yoğunlaşmıştır.”
Ansiklopedi Kırım’ın Rusya’ya bağlanmasını
getiren projenin esas sahibinin Dugin olduğunu
da kaydediyor.
Şu bilgi de
aynı ansiklopedi maddesinden:
Vural
Savaş… Doğu Perinçek… Ve Dugin…
“Dugin’in fikirleri, özellikle de
‘Avrasya bölgesinde Türk-Slav ittifakı’ hakkında olanı, Türkiye’deki bazı
ulusalcı çevrelerde, özellikle de ‘Ergenekon’ üyesi olduklarına inanılıp
yargılananlar arasında popülerlik kazanmış bulunuyor.”
Aydınlık, dün Hürriyet’in
internet sitesinde kendine yer bulabilmiş “Putin’in özel temsilcisi: 14 Temmuz’da uyardık” haberini bugün aynen kullandı.
Manşetinden…
19.10.2017
Önce eski bir
anı.
1999 yılı
olmalı. Başbakan
Bülent Ecevit‘le ABD’nin başkenti Washington’dayız. Önemli gezinin
en önemli bölümü Beyaz Saray ziyareti. Amerikalı meslektaşlar, ABD’de görevli
Türk ve Türkiye’den gitme gazeteciler olarak, biraz sonra iki lideri yanyana
görmemize izin verilmesini bekliyoruz.
- Reklam -
Canım sıkıldı
bahçeye çıktım. O sırada bir düşünce üreten kuruluştan aldığı davetle zaten
Washington’da bulunan Cengiz Çandar’ın iki Amerikalı’nın kolunda bahçede tur
attığını fark ettim. Uzaktan “Gel” işareti alınca yanlarına yaklaştığımda, sağ taraftaki
Amerikalı’nın kısa süre öncesine kadar Ankara’da görevli bir diplomat,
diğerinin de Başkan
Bill Clinton’ın Avrupa ve Ortadoğu danışmanı olduğunu gördüm.
Beyaz
Saray ve bahçede bekleşen gazeteciler…
Daha Cengiz Çandar’ın
takdimine fırsat vermeden, Ankara’dan Washington’a yeni gelmiş diplomat (Nick Kass),
diğerine (Philip
Gordon) beni ismimle tanıttı. İlk kez orada karşılaştığım danışman
ne dese beğenirsiniz: “Tanımam mı? Her gün yazılarını Beyaz Saray’da hepimiz
dikkatle okuyoruz.”