HOŞ GELDİNİZ

Siyasetçi doğru olanı değil , uygun olanı söyler.

22 Ekim 2016 Cumartesi

FEHMİ KORU'nun yazılarından ilginç bölümler



Cemaat istedi… Verildi…

“Ne istediler de vermedik?” sözünü kamuoyu önünde sarf etti Tayyip Erdoğan. O zaman başbakandı. Kızgınlık ânında söylenmiş bir not olarak kayıtlardadır.

Benzer bir cümleyi, ağır bir ameliyatın ardından dinlenmeye çekildiği Kısıklı’daki evinde, kendisine ‘Geçmiş Olsun’ ziyaretine gittiğimizde, 22 Şubat 2012 günü, bizlere de söylemişti.

‘Ben Böyle Gördüm’den (s. 25) okuyalım: “Biraz önce kapı önünde yakınları tarafından kulağımıza fısıldanan, ‘Aman, ne yapıp edin, sinirlendirmeyin’ tembihinin fazla işe yaramayacağı ortaya çıktı. Sinirliydi Tayyip Bey. ‘Biz bunlara ne kötülük yaptık’ dedi ve ekledi: ‘Tam 17 üniversiteleri var ve hepsinin açılış kararının altında imzam bulunuyor.”

 

Bir mektup taşıdım

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Tayyip Erdoğan’la görüştükten sonra çıktığım ve sonu sulh teklifi’ içeren bir mektupla biten Pensilvanya yolculuğumu biliyorsunuz. 17 Aralık (2013) tarihinde, bazı savcılar ve bazı hâkimlerin polislerle birlikte gerçekleştirdikleri, 4 bakanı hedef alan girişim sonrasında çıkmıştım o yolculuğa…

Tapeler ve video kayıtlarıyla ve bakanların çocuklarını gözaltına almayla başlamıştı o girişim…

Fethullah Gülen, Pensilvanya’da, bana, “Bizim bu tür işlerle hiçbir alâkamız yok Fehmi Bey” dedi.

Orada konuştuğumuz her şeyi yine orada sıcağı sıcağına not ettim, bizzat kaleme aldığı mektupla birlikte görüşmemiz sırasında işittiklerimi de, benden izlenim bekleyen her iki muhataba Türkiye’ye döndüğümde aktardım.

Eldeki kanıtlar o günlerde de Cemaat irtibatına işaret ediyordu, ama yüz yüze görüştüğüm Gülen, bana, “Bizim bunlarla bir alâkamız yok” diyordu…

Türkiye’ye dönüp izlenimlerimi Başbakan Erdoğan’a aktardığım gün (25 Aralık 2013), 15 Aralık’taki girişimi daha da genişleten ikinci operasyon başladı.

Pensilvanya’da bana söylenen “İlgimiz yok” sözü ile ve daha da önemlisi ‘sulh’ amaçlı mektupla çelişiyordu bu yeni operasyon…

Nitekim, Başbakan Erdoğan, izlenimimi aktardığım ve biraz sonra Cumhurbaşkanı Gül’ün yanına çıkıp bizzat okuyacağı mektubun içeriğiyle ilgili genel bilgiler sunduğumda, “İyi de, en yakınlarımın, ülkenin saygın işadamlarının gözaltına alınmasıyla sizin izlenimleriniz ters düşmüyor mu?” sorusunu bana yöneltecek ve ardından şunu da ekleyecekti: “Oğlumu da hedef aldılar…”


Nafile bekleyiş… Sağduyu yok olmuş…

Onlar bu tavrı benimsedikleri için, ‘FETÖ ile mücadele’ yürüten kadrolar da, bir sınıra kavuşturulması vakti çoktan gelmiş olan, gözaltı, tutuklama, görevden alma, el koyma, müsadere işlemlerini kesintisiz sürdürüyorlar.

Sadece ben değilim ya “Ne söylüyor, ne yazıyorlar?” merakında olan; mücadele yürüten kadrolar da, muhtemelen benim bilmediğim yayınlarından da haberdar ve onları da yakın takip altında tutarak, mücadelelerine daha büyük bir heyecanla devam ediyorlar.

Geçmişte yaptıklarının zararı yetmezmiş gibi, 15 Temmuz’un zararını da çoğu isimsiz Anadolu insanı çekiyor.

Akıl alır gibi değil.

Bir süre, içlerinde var olması gereken sağduyu sahiplerinin, “Arkadaşlar bu yaptığımız iş değil, bize güvenerek büyük fedakârlıklara katlanmış olan insanlar, hiç öngörmedikleri farklı bir kavganın içine şimdilerde çekilmiş durumda. Bizim yüzümüzden. O insanlara daha fazla zarar verdirmeyecek bir yol bulmalı, şu ana kadar sürdürdüğümüz yanlışlardan vazgeçmeliyiz” diye ortaya atılmalarını bekledim.

Nafile bir bekleyiş olduğu anlaşılıyor bekleyişimin…

 

 

Putin’in danışmanı darbeyi biliyormuş… 1 gün önce Ankara’yı uyarmış… Doğru olabilir mi?


Dugin Perinçek ve Vatan Partisi yetkilileri ile...

4 Ekim 2016


 

“Putin’in özel temsilcisi: 14 Temmuz’da uyardık başlığını görünce ilk tepkim “Olmaz böyle şey, bunda bir yanlışlık var” oldu.

Öyle ya, 15 Temmuz uğursuz darbe girişimine Türkiye habersiz yakalanmıştı. Ülkemizi yönetenlerin bazı askerlerin hareketlendiğinden ve darbeye kalkıştığından haberi her şey olup bittikten sonra olabildi.

MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın, teşkilâta gelen ve Bu akşam yapılacak darbede benim sizi teslim almam gerekiyor”diyen bir ‘ihbarcı’ binbaşı tarafından uyarıldığı, onun da “Acaba aslı var mı, yoksa bu da daha önce yapılanlar gibi asılsız bir ihbar mı?” tereddüdüne düştüğü için, gerçeği öğrenmek amacıyla Genelkurmay’a gittiği biliniyor…

O binbaşı darbe girişiminden sonra tutuklandı diye biliyorum.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın da, hayli gecikmeli olarak, eniştesinin “Dostlarım söyledi, orduda hareketlilik varmış” uyarısıyla bilgi sahibi olduğunu bizzat kendisinin anlatımından öğrenmiştik…

Siyasi hayatımızın en önemli olayı ile ilgili bilgilerimiz bunlar…

“O geceye dair açıklanmaya muhtaç yönler var” diyenler çıkıyor, ama yukarıda özetlediğim ‘o gecenin gerçekleri’diye bilinenler pek sorgulanmıyor…

Gazeteye “Putin’in temsilcisi darbe girişiminden bir gün önce davetlimiz olarak Türkiye’deydi; darbeyi haber verdi ve ülkesine döndü” açıklaması yansıyınca, “Olmaz böyle şey” tepkisini vermem doğal.

Haber bugünkü Aydınlık'ta manşet...Haber bugünkü Aydınlık’ta manşet…

‘Şehir efsanesi’

Bugün baktım, Aydınlık ve Yeni Birlik gazeteleri dışında, konunun üzerine giden olmamış.

Hatta Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un, gazetecilerden gelen bir soru üzerine, “15 Temmuz’dan sonra çok sayıda şehir efsanesi üretildi; bu söylediğiniz de herhalde onlardan birisidir” cevabı bile yok gazetelerde.

Habere konu olan bilgiyi verenlere güvenilmediği için mi, yoksa güvensizliğin kaynağı ‘Putin’in özel temsilcisi’denilen Aleksandr Dugin mi?

‘Putin’in temsilcisi’ bildikleri Dugin’i darbe girişiminden bir gün önce devletin güvenlik bürokrasisi ile görüştürenler AK Partili bilinen kişiler…

Avrasya Yerel Yönetimler Birliği Başkanı Hasan Cengiz de öyle… Birlik üyesi Ahmet Tunç da… Tunç Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek’in danışmanı…

Cengiz, Dugin ve Gökçek... 15 Temmuz 2016 görüşmesiDugin ve Gökçek… 15 Temmuz 2016 görüşmesi

Zaten heyet Dugin’i Melih Gökçek’le de görüştürmüş…

Heyetin Dugin’le daha önce Moskova’da biraraya geldikleri, Türk-Rus ilişkilerini konuştukları, iki ülke arasında varolan gerilimi azaltmada o buluşmanın hayati rol oynadığı bilgisi de haberde yer alıyor.

Birlik olarak Dugin’i 14 Temmuz günü ülkemize çağırmışlar. O gün öğleden önce 15 milletvekili ile bir ofiste biraraya getirmişler… Öğleden sonra da onu ‘devletin istihbarat birimlerinin üst düzey yöneticileri ile’buluşturmuşlar…

Yani, darbe girişiminin başlamasından en az 36 saat önce…

Dugin’in Ankara ziyareti, yaptığı temaslar, görüşmeleri 15 Temmuz günü Aydınlık gazetesinde haber olmuştu.

Adamların gazeteye şimdi anlattıklarını da habere dönüşmüş halinden aynen nakledeyim:

“Sayın Dugin şunu diyordu: ‘Sizin ordunun içerisinde bir hareketlilik söz konusu’… Türkiye’nin artık bir karar verme aşamasına geldiğini, bir tercih yapmak zorunda olduğunu, bunun üzerine gidilmesi gerektiğini söyledi özel toplantıda. 14 Temmuz’da bunu söyledi, 15 Temmuz günü de sabah özel görüşmeler ve öğleden sonra bir konferans verdi; orada da Sayın Dugin benzer açıklamalar yaptı. Akşam saat 18.00 gibi de Sayın Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ile de bir buçuk saatlik bir görüşmemiz oldu ve Sayın Dugin, Moskova’ya dönmek için çıktı. Zaten köprü de sanırım 20:30’da kapatılmıştı. Yani Sayın Dugin uçağa bindiğinde darbe başlamıştı.”

“Şehir efsanesi” dedi ya Başbakan Yardımcısı anlatım için; bilinenlere taban tabana zıt olduğu için, en isabetli teşhis bu olsa gerek…

“Uçağı FETÖcüler düşürdü” demişler, mart ayında…

Dugin’i ülkemize getirenler, Rusya ile yakınlaşmada en önemli rolün sahibi olduklarını ispat için böyle yanlış bilgiler veriyor olabilirler…

Geçen yılın kasım ayında arayı bozan uçak düşürme olayının da ‘FETÖ’ye mensup pilotlar’ tarafından yapıldığını, Cengiz-Tunç ikilisi, daha mart ayında Rusya’ya bilgi olarak iletmişler…

Kendi anlatımları böyle.

“Cemaatçi pilot yaptı” iddiasını kalkışmadan aylar önce –mart ayında– Putin’in kulağına gidecek biçimde ifade imkânları ararken Dugin’le tanışmış olmalılar…

“Neler olmuş Allah aşkına” dedirtecek bir olay gerçekten…

Jason Mathews adlı CIA’de uzun yıllar çalışıp emekli olduktan sonra romanlar kaleme almaya başlamış birinin‘Red Sparrow’ (Kızıl Serçe) romanını bitirdim, ‘Palace of Treason’u (İhanet Sarayı) da yarıladım. CIA’nin Rus istihbarat servisi SVR’dan devşirdiği en önemli ajanla ilgili birbirini izleyen romanlar bunlar…

Davutoğlu’nun vakfı kitabını bastı

İlgim romanlarla Rusya’ya yönlendiği için babası KGB’de albaylığa kadar yükselmiş Aleksandr Dugin de“Acaba?” soruları eşliğinde değerlendirmeye aldığım biri…

Kendisine ülkemizde sevgiyle ‘bağlı’ kişiler ve gruplar var.

Meselâ, Doğu Perinçek ile Vatan Partisi

Kitaplarından birinin, ‘Moskova-Ankara Ekseni’ adlı olanın, aynı grubun yayınevi tarafından basılıp yayınlandığını biliyoruz.

 

BSV tarafından yayınlanan Dugin'in kitabı...BSV tarafından yayınlanan Dugin’in kitabı…

Onlardan önce bir başka kesimin ilgi odağı olmuş ve ‘Rus Jeopolitiği – Avrasyacı Yaklaşım’ adlı kitabı ‘Küre Yayınları’ tarafından çıkarılmıştı.

‘Küre Yayınları’ mütevelli heyeti başkanlığını uzun yıllar Prof. Ahmet Davutoğlu’nun üstlendiği ‘Bilim ve Sanat Vakfı’nın (BSV) yan kuruluşudur.

Kim sahi bu Dugin?

İnternet ansiklopedisi Wikipedia’dan aktarayım:

“Aleksandr Gelyevich Dugin (Rusçası: Алекса́ндр Ге́льевич Ду́гин; 7 Ocak 1962 doğumlu), görüşleri ‘faşist’ olarak nitelenen ve ‘dünyanın sonu’nun topyekün savaş ile gelmesini arzu eden bir siyaset bilimcidir. Kremlin ve Rus ordusu ile yakın irtibatı vardır. (..) Gürcistan ve Ukrayna gibi eski Sovyet cumhuriyetlerinin yeniden kontrol altına alınması, Ukrayna’nın doğusu ile Kırım gibi Rusça konuşulan toprakların birleştirilmesi yoluyla Rusya İmparatorluğu’nu ihya etmeye yoğunlaşmıştır.”

Ansiklopedi Kırım’ın Rusya’ya bağlanmasını getiren projenin esas sahibinin Dugin olduğunu da kaydediyor.

Şu bilgi de aynı ansiklopedi maddesinden:

Vural Savaş... Doğu Perinçek... Ve Dugin...Vural Savaş… Doğu Perinçek… Ve Dugin…

“Dugin’in fikirleri, özellikle de ‘Avrasya bölgesinde Türk-Slav ittifakı’ hakkında olanı, Türkiye’deki bazı ulusalcı çevrelerde, özellikle de ‘Ergenekon’ üyesi olduklarına inanılıp yargılananlar arasında popülerlik kazanmış bulunuyor.”

Aydınlık, dün Hürriyet’in internet sitesinde kendine yer bulabilmiş “Putin’in özel temsilcisi: 14 Temmuz’da uyardık” haberini bugün aynen kullandı. Manşetinden…

 

19.10.2017

Önce eski bir anı.

1999 yılı olmalı. Başbakan Bülent Ecevit‘le ABD’nin başkenti Washington’dayız. Önemli gezinin en önemli bölümü Beyaz Saray ziyareti. Amerikalı meslektaşlar, ABD’de görevli Türk ve Türkiye’den gitme gazeteciler olarak, biraz sonra iki lideri yanyana görmemize izin verilmesini bekliyoruz.

- Reklam -

Canım sıkıldı bahçeye çıktım. O sırada bir düşünce üreten kuruluştan aldığı davetle zaten Washington’da bulunan Cengiz Çandar’ın iki Amerikalı’nın kolunda bahçede tur attığını fark ettim. Uzaktan “Gel” işareti alınca yanlarına yaklaştığımda, sağ taraftaki Amerikalı’nın kısa süre öncesine kadar Ankara’da görevli bir diplomat, diğerinin de Başkan Bill Clinton’ın Avrupa ve Ortadoğu danışmanı olduğunu gördüm.

Beyaz Saray ve bahçede bekleşen gazeteciler...Beyaz Saray ve bahçede bekleşen gazeteciler…

Daha Cengiz Çandar’ın takdimine fırsat vermeden, Ankara’dan Washington’a yeni gelmiş diplomat (Nick Kass), diğerine (Philip Gordon) beni ismimle tanıttı. İlk kez orada karşılaştığım danışman ne dese beğenirsiniz: “Tanımam mı? Her gün yazılarını Beyaz Saray’da hepimiz dikkatle okuyoruz.”