HOŞ GELDİNİZ

Siyasetçi doğru olanı değil , uygun olanı söyler.

30 Ağustos 2012 Perşembe

ZAFER ( 25.08.2006 mail grubu)

Ağustos ayı geldi mi, biz zaferleri kutlarız , büyük taarruz , inönü , sakarya ,conkbayırı , Malazgirt (konu dışı) , 30 Ağustos sonra yaşayanlara 9 eylül gelecek ve diğerleri. Bu zaferler , 1. dünya savaşı sonunda kazanılmış zaferlerdir ve eğer savaşa girmeseydik kazanamazdık !! Avusturya - Macaristan veliahdının , Saraybosnada bir sırplı tarafından öldürülmesi ile başladığı şeklinde, çocuk yaşta kafama sokulan , 1. Dünya savaşı 'nın ,aslında Osmanlıyı parçalamak ve petrol rezervi yüksek bölgelerde , kullanabileceği kukla yönetimleri işbaşına getirerek hakimiyet kurmak ve Almanyanın Osmanlı ile yakın ilişkilerini görerek , zaman kaybının Almanyayı öne çıkaracağını düşünerek , ingilizler tarafından çıkarıldığını daha sonraları öğrendim.Daha Balkan ve rus harplerinin yarasını saramamış Osmanlıya , dört yandan salmış , M.Akif 'in " kimi yamyam, kimi hindu , kimi bilmem ne bela" dediği taşeronlarını . Yemen , Trablusgarp , Gazze , Çanakkale , bunlar yetmezmiş gibi isyanlar , ayaklanmalar . Devlet perişan , asker perişan , analar perişan , erzak yok , mühimmat yok ve sonuç malum . Harbiyedeki cepheden dönüş tablosu , çok güzel anlatır , bu hazin manzarayı . Sonra salmış yunanı , Anadoluya doğru , desteklemiş , erzak, silah hepsi var. Peşınden desteği kesmiş ve bu defa yunanlı perişan .Bu konuda , yine burada yazan bir arkadaş aynı konuya temas ederek , yunan genelkurmayında aldatılmışlığın belgeleri olduğunu yazmıştı. Sonra 1. ve 2 inönü , Sakarya , Dumlupınar derken , yunanlı denize dökülmüş ve İzmir kurtarılmış. Şehitler , dullar , yetimler , zayiatlar bir yana 22 milyon km2 ' lik Memalik-i Osmani , ingilizlerin jeologları ile çizdiği sınırlarla ,kalmış 780 bin km2 . Özellikle ittihat ve terakki karşıtları , savaşa girilmese bu kadar zayiat olmayacağını savunurlar. Oysa savaş bizim onurumuza çıkarılmıştır ve bundan kaçmanın imkansızlığını , Cemal paşa çok güzel ifade etmiştir. İşte ,bu zafer günleri geldimi , içine saman basılmış yunan üniformalarını yıllardır süngüleyip dururuz. Geriye dönüp ne kazanıp , ne kaybettiğimize bakmadan . 80 yıldır bu zaferleri coşkuyla kutlarız da sormayız , zaferi kim kazandı ? diye . Sorunun cevabı , zaferin tanımına bağlıdır . Zafer , bir ülkeyi işgal edip , halkını tamamen öldürmek midir ? veya ülkenizi işgal etmek isteyen ordunun bütün askerlerini öldürmek midir ? Bana göre zafer , hedefe varmaktır , hedef nasıl belirlenmişse ona ulaşmaktır. Bir ülkeden taleplerinizi , sözle yerine getirebilirseniz bu zaferdir . Bir ülkedeki , muhalif veya etnik grubu tehdit unsuru olarak kullanarak ,isteklerinizi alabiliyorsanız bu da zaferdir. İngilizlerin taşeronları ölmüştür, kaçmıştır, kendisi sadece Çanakkalede görülmüş , sonra çekilmiştir ama zaferi kazanmıştır , maalesef . Çünkü , Osmanlıyı parçalamak ve petrol bölgelerini koparıp bölgeye hakim olmak hedefine ulaşmıştır.Hatta daha acısı ,günümüze kadar , ülkenin siyasetine ve yönetimine egemen olmuştur. Sayın Ö.L.Metenin yazdığı ve kadim dostum S.S.Özdolap 'ın gönderdiği mailde konu olan , inönü ve chp zihniyetinin manda arzusu , resmen olmasa da fiilen devam etmektedir. Amerikanın da vietnamda bataklığa saplanıp , yenildiği konuşulur , kamuoyunda . Eğer ABD vietnamda gerçekten yenilmiş olsaydı , dünya üzerinde itibar kaybetmesi gerekirdi. Hatta laos ,kamboçya , vietnam ,sovyetler tarafından desteklendiği için komünizmin itibar ve güç kazanması gerekirdi .Oysa , vietnam sonrası ABD 'nin dünya hakimiyeti grafiği daha hızlı yükselmeye başlamıştır. Şu neticeyi çıkarabiliriz , ABD vetnam'da herkesi öldürüp zafer kazanamamıştır ama , hedefine ulaşmıştır. O halde yenilmekle , yenilmiş görülmek veya kazanmakla , kazandırılmak farklı şeylerdir. Yenilmiş görünmek profesyonelliğin bir maharetidir , hüneridir . Üzerinize dikilen zafer elbisesini giyip , zaferleri kutlamak ise saflıktır. Eskiler der ya, zarfa değil , mazrufa bak diye . Hayallerini süngülediğimiz hasımlarımızın hepsi hayatta . Neden gerçekleriyle hesaplaşmak varken veya hesaplaşmanın hesabını yapmak varken çizgi filmlerle uğraşırız ? Bizimle aynı kaderi paylaşan Almanya çok farklı , o herşeyin hesabını yapıyor . 2. dünya savaşında tekrar yerle bir olan Almanya ,hiçbir şeyi unutmuş değil . Ordu ve enerji açmazını çözdüğü zaman , hesap sorabilecek konuma gelecektir. Eğer dünyada bir enerji devrimi olup , fosil tabanlı kaynaklara bağımlılık biterse , bunun siyasi boyutları çok farklı olacaktır. m.sedat saygılı __._,_.___

26 Ağustos 2012 Pazar

Gürkan Hacır ' dan doğru bir tesbit

Haritalar çizilirken Türkiye'de bombalar patlar 14 MAYIS 1948: İsrail devlet olduğunu ilan etti: Yahudi Arap savaşı başladı... 1 Mart 1949: Türk girişimci Nuri Paşa Mısır'dan yüklü miktarda silah siparişi aldı. 2 Mart 1949: Nuri Paşa'nın Sütlüce'deki silah fabrikası havaya uçtu. 26 işçisiyle can verdi. 28 Mart 1949: Türkiye İsrail'i tanıyan ilk Müslüman ülke oldu. Peki ya Antep.... Bu patlama kimin işne yaradı? Dünyada illegal bütün örgütler, ülkelerin ve istihbarat servislerinin çalışma alanlarıdır. Ama PKK gibi hem silah hem taraftar hem yayıldığı coğrafya hem de yönettiği parasal güç olarak dünyanın en büyük örgütü söz konusu olursa istihbarat servisleri cirit atar. Ortadoğu bu yönden bulunmaz bir coğrafya, PKK da çok kullanışlı bir örgüttür. Bunu aklımızın bir köşesine yazalım. Ama ben sizi yakın tarihimizde bir başka harita değişikliğine götüreyim. Bakın o zaman da Türkiye'de nasıl büyük bir bomba patladı? 14 Mayıs 1948'de İsrail Devleti bir oldu bittiyle ilan edildi. 2.Dünya savaşı ve toplama kamplarının yarattığı mağduriyet rüzgarıyla kamuoyu desteğini arkalarına almışlardı. Önce İngiliz Birlikleri, Filistin bölgesinden çekildiklerini duyurdular. BM kararından sonra İsrail'i ilk tanıyan ülkeler ABD ve Sovyetler Birliği oldu. Birleşmiş Milletler'in İsrail'in kuruluşunu kabul ettiğini ilan etmesinden sadece 3 saat sonra Mısır ve Ürdün, Arap yerleşim bölgesinde böyle bir Yahudi devletinin 'kondurulmasına' izin vermeyeceklerini duyurarak İsrail'e savaş ilan ettiler. Böylelikle yüzyılın ilk büyük Arap-Yahudi savaşı başlamış oldu. İşte tam bu sıralarda gözler Türkiye'ye çevrildi. Türkiye'nin takınacağı tavır önemliydi. Ama ilginç bir fısıltı haberi, İsrail'in ve ona destek veren Sovyetler Birliği dahil güçlü ülkelerin canını sıkmaya yetmişti. Türkiye'den bir girişimci Mısır ve diğer Arap ülkelerine yüklü miktarda silah anlaşması yapıyordu. Kimdi peki bu gözü kara müteşebbis kimdi? Enver Paşa'nın kardeşi Nuri (Kıllıgil) Paşa. 1.Dünya savaşı sırasında 'Azerbaycan fatihi' olarak ünlenen Nuri Paşa önce Zeytinburnu'nda metal ev eşyası imal eden bir fabrika açmış sonra da bunu silah fabrikasına dönüştürmüştü. Bir yıl sonra fabrikayı Sütlüce'ye taşımıştı. Nuri Paşa Araplardan ön talep almıştı. Ama BM, Suriye ve Mısır'a silah satışını yasaklamıştı. (BM'nin, İsrail ve güçlü devletlerin genel çıkarlarına dokunan tek kararı var mıdır acaba? Ben baktım ama göremedim) SÜTLÜCE'DEKİ PATLAMADA 27 İŞÇİ YANDI Ancak paşa kararlıydı. Araplara silah satacaktı. Hem İslam alemiyle olan yakınlığı, duygusal bağı da bu kararında etkili oldu. Parça parça silah top ve mühimmat sevkıyatları başladı. Ama asıl büyük parti mal satış için Nuri Paşa Mısır'a gitti. Teknisyenleriyle beraber 1 Mart günü Türkiye'ye döndü. Aldıkları sipariş epey yüklüydü. Tam ertesi gün, yani 2 Mart 1949 günü... Akşam saatlerinde Sütlüce'de korkunç bir patlama duyuldu. O günün tanıklarının anlattıklarına göre bu İstanbul'un her yerinden duyulan bir patlamaydı. Yarım saat sonra bir büyük patlama daha oldu. Bu arada fabrikada büyük bir yangın da çıkmıştı. Ve asıl önemlisi yangın baruthaneye sıçramıştı. Patlamalar ardı ardına geldi. Yangın ertesi gün söndürüldüğünde fabrikada çalışan 27 kişinin yanarak hayatını kaybettiği anlaşıldı. Ölenler arasında fabrikanın sahibi Nuri Paşa da vardı. Kimsenin cesedine ulaşılamadı. Hepsinin bedeni kavrulmuştu. Nuri Paşa sembolik olarak boş bir tabutla defnedildi. Peki patlama sabotaj mıydı? Başbakan Şemsettin Günaltay'ın talimatıyla araştırma komisyonu kuruldu. Komisyonun başına İçişleri Bakanı Emin Erişirgil getirildi. Ancak soruşturma bir türlü ilerlemiyordu. Hem görgü tanıkları hem fabrikayı bilenler bunun bir sabotaj olduğunu düşünüyorlardı. Üstelik itfaiye raporu da bu yöndeydi. Ancak yine de faile bir türlü ulaşılamıyordu. Konu 18 Mart günü Meclis'e taşındı. Ama yine bir sonuç alınamadı. Herkesin bildiği sır olarak kaldı. Kirli dedikodular da yayılmadı değil. Güya patlama olduğu gün fabrikada çalışan Yahudi işçiler işe gitmemişti. Fabrikada gerçekten Yahudi işçi çalışıyor muydu, bilmiyoruz. Ama ölenler arasında Yahudi yoktu. Bu neyi ifade eder. Elbette hiçbir şeyi. Ama bakınız sonra neler oldu. VE TÜRKİYE İSRAİL'İ TANIYOR İsrail'i tanıyan ilk Müslüman ülke Türkiye oldu. Arap aleminin büyük tepkisine rağmen kendimizi tutamamış ve İsrail'i tanımıştık. (Türkiye ile İsrail arasında hep bir metres ilişkisi olduğunu ilan eden kişi İsrail Başbakanı Ben Gurion du. Gurion'a göre aslında evliydik ama bir türlü ilan edemiyorduk. Ama İsrail'e ilk büyük dostluk elini uzatmıştık. Hem de Araplarla düşman olmak pahasına.) İsrail yüzyılın ilk büyük Arap savaşını kazandı. Ve kavgasını verdiği harita kesinlik kazandı. Artık onlara da yer açılmıştı. Filistin bölgesindeki toprak alanını % 56'dan % 78'e nüfusunu ise 608 binden 760 bine çıkardı. Ayrıca 700 bine yakın Filistinli evini terk etmek zorunda kaldı. Mısır'da ise İsrail yenilgisi kargaşa başlattı. Darbeler dönemi başladı. Kral Faruk bir askeri darbeyle tahttan indirildi ve yerine General Necib getirildi. HER YOLA BAŞVURABİLECEĞİNİN İŞARETİ Hiç kuşkusuz Sütlüce silah fabrikasının havaya uçması İsrail'e savaş kazandırdı diyemeyiz. Ancak sonuçsuz kalan soruşturma herkesin aklına İsrail mi yaptı seçeneğini getirdi. Sonraki gelişmelere de bakınca İsrail'in Ortadoğu coğrafyasında bir devlet olarak yaşamak istemesi için her yola başvurabileceğinin işareti sayıldı. Sütlüce bombalaması İsrail'in gizli bir operasyonu olarak anıldı. Üstelik MOSSAD'ın İstanbul'un göbeğinde Mısır apartmanında kurulduğunu göz önüne alırsak; bu hiç de zor değil. İsrail'in kuruluşundaki bütün operasyonları Türkiye üzerinden yürüttüler. Burada izinleri dışında bir Arap desteği yaratılmasına izin veremezlerdi...! Olan da elbette ailecek yaşadıkları büyük trajedilerin gölgesinde (biraz da manevi değerlerin etkisiyle) ticari başarı arayan Nuri Paşa'ya oldu. Hem canından hem de canından çok sevdiği fabrikasından oldu. Ailenin talihsiz bireyleri kervanına o da katıldı. Son söz: Geçen hafta yazmıştım. PKK'ya 'son hafriyat' yaptırılıyor diye. Evet hafriyat devam ediyor. Ama bir yandan da hızla PKK ve Apo sonrasının planları yapılıyor. Kötü Kürt belli: Apo! Peki ya iyi Kürt kim? Ona gönül rahatlığıyla anahtarı teslim mi edeceğiz? Twitter.com/gurkanhacir ABD ANTEP VE FOÇA'YI AYLAR ÖNCESİNDEN BİLMİŞ! Bugünden bakacak olursak... Yaşanan insanlık dışı saldırıyı olağan şüpheli PKK'nın sırtına yüklemek işin kolayına kaçmak olur. Sebep ve sonuçlarını incelemeli ve gün geçtikçe artan bu dehşet ortamına bir dur diyebilmeliyiz. Bunun da yolu doğru analiz ve iz sürmekten geçiyor. Bu kadar önemli bir coğrafyada bu kadar önemli bir uluslar arası operasyon yürütülürken bu iş hiçbir zaman üç beş başıbozuk saldırgana bırakılmaz. Daima büyük devletlerin dediği olur. Onlar da sözlerini gizli servisleri aracılığıyla söyler. Ve tarihe baktığımızda da görüyoruz ki haritada birilerine yer açılacaksa mutlaka Türkiye'de bombalar patlıyor. (Bu satırları yazdığım sıra düşen bir haber tam da yazdıklarımı doğrular nitelikteydi. ABD'de 3 düşünce kuruluşu bir similasyon projesi yapmışlar ve aylar öncesinden Antep'te ve Foça'da yaşananları tahmin etmişlerdi. Ne tesadüf değil mi?) Sormamız gereken soru şudur. Bu vahşet kimin işine yaradı? Neden böyle bir vahşete kalkıştı? Geçen hafta yazım şu cümleyle başlıyordu: 'Haritada Kürtlere yer açılıyor' Yaşadığımız kabus dolu hafta harita düzenlemesinin nasıl kanlı olacağını hepimize gösterdi. Gaziantep'te patlayan bomba her türlü siyasi coğrafi hesabın ötesinde bir vahşetti. Çoluk çocuk genç yaşlı tanımadan yaratılan terör dalgası herkesin nefretini kazandı... Peki ama 'olağan şüpheli' PKK neden böyle bir eyleme kalkışmıştı? Tam da Aygün'ü serbest bırakırken gösterdikleri zarafet (!), BDP konvoyunda gazetecilere yapılan ajitasyonla beyaz propagandayla sonuç almaya çalışırken, neden bu kör vahşet? PKK'nın saldırıyı üstlenmemesi de ayrı bir tuhaflık... Örgüt bugüne kadar yaptığı eylemleri üstlendi. (Üstlenmedikleri içinde de örgütle bağlantılı eylemler sonradan ortaya çıktı. Taksim Çevik kuvvet, Güngören saldırısı gibi...) Ancak yine de böyle bir dönemde neden tüm insanlığın nefretini üstüne toplayacak bir eyleme kalkışsın. Gözü dönmüş bir intikam hissi mi bu eylemi yaptırdı deyip geçeceğiz. Sahi Gaziantep vahşeti, PKK'nın ne işine yaradı?

20 Ağustos 2012 Pazartesi

Kaçırma & karşılaşma

Kaçırma hadisesini duyduğum anda , bunun bir anlaşmalı flört olduğunu söyleyerek , öncelikli haklı olmuştum . Sadece reklam amaçlı olup , örgütün kaçırdığı insanları öldürmediğini , propagandalarına alet etmek için kullandığını ortaya koymak ve bu vesile ile de propaganda yapmak amacını taşıyordu. Karşılaşma ise tesadüf değil , senaryonun sahneye konmasıydı. Siviller halkı , eşkiya ise örgütü simgeliyor ve bir bütün oldukları mesajını veriyorlardı. Evet zaten bütünlüklerini kimse inkar etmiyordu. Gösterilen tepkilere hayret ediyor ve hiçbirinin samimiyetine inanmıyorum. Neden ? bu sahne olmasaydı , bu birliktelikten haberiniz yok muydu ? varsa neden şaşırdınız ? yoksa , aptallığınızı neden ortaya koyuyorsunuz. Buraya kadar herkesin bildiği şeyler , farklı olarak söylemek istediğim şeyler var. Merve Kavakçı meclise geldiğinde , meclis ayağa kalkmış ve ecevit , " bu kadına haddini bildirin " komutu vererek , milletvekillerini suça teşvik ederek zorla salondan çıkarılmasını istemişti. Merve Kavakçı asker öldürmemişti , sivil de öldürmemişti , katil değildi.Sabıkalı da değildi . Sadece kafasına bir bez parçası bağlamıştı. Mervenin hiç bir suçu yoktu , tek suçu başındaki örtü idi . Katiileri kucaklayanların , sarılanların hepsi mecliste . Bunu kınayanlar , kahredenler ,eleştirenler haydi buyurun . Çıkıp seslenin ve şunu söyleyin. "Bu katillere haddini bildirin veya bu katillere haddini bildirelim " Varsa yüreğiniz ve cesaretiniz. Başı bağlı bir kadına karşı hepiniz aslan kesiliyordunuz , buyurun varsa cesaretiniz. Bu meclise katiller de giremez katillere sarılanlar da giremez deyin. Ortaya bir irade koyun , kararlılık koyun , varsa vicdanınız , varsa şehitlere saygınız. m.sedat saygılı

2 Ağustos 2012 Perşembe

Asılacaksan , ingiliz ipiyle asıl.

Son yazımda , ordunun cumhuriyet ilkelerini ve Atatürk devrimlerini korumak ve kollamakla görevli olduğunu , bunun genetik bir yapı olduğunu , cumhuriyetin düşman saydığı komünizm , kürtçülük , türkçülük ve irtica 'ya taviz veremeyeceğini yazmıştım. Kürt devletinin kuruluş arefesinde bilinen darbe ve balyoz operasyonları ile askerden vazgeçildi ve cumhuriyet tasfiye edildi. Cumhuriyet nereden geldi ve askerin komünizm , kürtçülük , türkçülük ve irtica 'ya düşmanlığı nereden kaynaklanıyordu. Birinci dünya savaşı , gerçekte bir savaş değil bir operasyondur. İngilizlerin , Osmanlıyı yok etmek üzere hazırlayıp , sahneye koyduğu her anı hesaplanmış profesyonel bir operasyondur. Belki de dünya tarihinin en büyük ve kapsamlı operasyonudur. 3 kıtada yürütülen operasyon sonunda kuzey afrika , orta doğu ve rumeli koparılıp, cetvelle sınırlar çizilerek devletler oluşturulmuş , aynı halktan yaratılan bu devletler sosyal ve etnik farklılıklar yaratılarak biribirine düşman edilmiş, neticede Osmanlının kolu bacağı kesilerek 22 milyon kilometrekarelik imparatorluk , 780 bin kikometrekarelik ulus devlete dönüştürülmüştür. Yönetimi cumhuriyet , dili türkçe olarak seçilmiştir. Kanaatimce ingiltere ve osmanlı arasında bir pazarlık yapılmıştır ve ingiltere şu teklifi yapmıştır. Ey osmanlı , birçok bölgede tebaanı sana karşı kışkırttım , kışkırtamadığım yerleri italyan , fransız müttefiklerime işgal ettirdim , gördüğün gibi cetvelle çizdiğim sınırlarla orta doğu ve kuzey afrikayı senden kopardım ve hepsini de kendime bağlı diktatörlere bıraktım . Elinde sadece anadolu kaldı ve işgal altında , İstanbul 'u da ben işgal ettim ve tarihten silinmek üzeresin. Burayı güvenilir ellere teslim etmem gerekir, ben sürekli burada kalamam. Size onurunuzu vereyim , yenilmiş bir imparatorluk olarak değil , ülkesinden düşmanlarını kovmuş bir millet olarak kalın. Benim de kabul edeceğim bir kişiyi Anadoluya gönderin. Orada insanları örgütlesin ve savaşa hazırlasın. Güneydeki fransızlar yenilmeye hazır , Anadolu içlerine kadar soktuğum yunanlılar da , ikmali kesersem , dayanamaz yıkılır . Ben de boğazlardan geçerken biraz zayiata uğrar çekilirim. Anadoluya giden kişi yeni bir devlet kurar ama o devlet tamamen bana bağlı kalır , yönetim şeklini ve yönetecek kişileri ben seçerim , yani ülke benim kontrolümde kalır. Osmanlının evet demekten başka alternatifi yoktu. Bu pazarlıktan sonra , İngilizler , yeni cumhuriyet ile , osmanlıdan kopan diğer krallıklar arasına suni düşmanlıklar geliştirir. Ülkenin tekrar imparatorluğu ve hilafeti hayal etmemesi için , türkçülük ve islami ideolojiler yasaklanır. Devletle hilafeti tamamen izole etmek için devlet laik yapılır. Diğer ülkeciklerle ilişkisini koparmak için dili türkçe , alfabesi latin yapılır. Rusya ile yakınlaşmasını engellemek için komünizm de milli düşman ilan edilir. Yeni rejimin koruma ve kollama görevi sivil kanatta CHP ve inönüye , silahlı kanatta Türk ordusuna bırakılır. İnönünün ingiliz yanlısı , daha açıkçası ingiliz uşağı olduğu zaten bilinmektedir. 12 Mart döneminde , ülkeden kaçan oğlu erdal da ingiltereye sığınmıştı. Diktatör inönü ,halkı , kültüründen koparmak için türk musikisini dahi yasaklamıştır. Camileri ahır yapan da aynı diktatördür. Ülke böyle bir raylı sisteme oturtulmuş, raydan çıkma eğilimi görüldüğünde müdahaleler olmuştur. İlk müdahale 60' da ve acımasızca olmuştur . Tekrar raydan çıkış eğilimi 71 'de görülmüş ancak 60'daki net kazanç elde edilememiştir. 80 darbesi ise raydan çıkarmak maksadı ile yapılıp başarılmış bir darbedir. İngiltere ülkede hep solu desteklemiştir. Sol da buna karşı hep ABD emperyalizmine karşı çıkmış ama ingiliz sömürgeciliğinden hiç bahsetmemiştir. ABD 'ye yakın olan Menderesin ortaya çıkması ve güçlenmesini hazmedemeyen ingilizler , 60 darbesini yaptırıp , yeni sol bir anayasa hazırlatıp , solu daha da güçlendirmiştir. 12 mart darbe teşebbüsünün başarılı olması halinde kurulacak kabinenin tamamı solcu idi. Hasan cemal , uluç gürkan ,muhsin batur ve tüm madanoğlu cuntası kabineyi teşkil edecekti. Kabine listesindeki solcuların çoğu , bugün hala solun üst kadrolarındadır.