HOŞ GELDİNİZ

Siyasetçi doğru olanı değil , uygun olanı söyler.

27 Mayıs 2016 Cuma

27 MAYIS

08.08.2010  Mahir Kaynak


Ülkemizde siyasi tercihler genellikle inanmak üzerine kuruludur. Oysa inançtan da önemli saydığım gerçekleri bilmek her zaman ihmal edilir. Şu anda demokrasi inancı öylesine etkin ki olayların hangi projenin ürünü olduğunu kimse merak bile etmiyor. Projeden söz ederken bunun olumlu ya da olumsuz olduğunu söylemiyorum. Sadece nereye gidiyoruz sorusuna cevap arıyorum.
Mesela 27 Mayıs darbesinin kötü olduğunu söylemek yeterli değildir. O zaman ne olduğunun bilindiğini sanmıyorum ve şu soruları soruyorum: O günlerde ordu neredeyse tüm ihtiyaçlarını NATO örtüsü altında ABD’den sağlıyordu. Darbeden kısa bir süre öncesine kadar askerdim ve giydiğim ayakkabı bile ABD malıydı. DP’nin ABD karşıtı olduğunu gösteren hiçbir iz yoktu. Buna karşılık CHP lideri İnönü’nün ABD ve SSCB’nin etki alanı dışında bir Avrupa’nın kuruluşunu desteklediği biliniyordu ve “Yeni bir dünya kurulur Türkiye yerini alır” sözü ABD’ye karşı söylenmişti ve bu yeni dünya ile Avrupa Birliği’ni kastediyordu.
27 Mayıs darbesinden sonra sermaye çevreleri en küçük bir olumsuz tavır sergilemedi ve yeni Anayasa’nın sola açık olmasından bile rahatsız olmadılar. Bunun sebebi sonra anlaşıldı. Ansızın kurulan birçok sol örgüt ne CHP ne de sermaye karşıtı idi. Tek hasım olarak ABD’yi görüyorlardı ve bu ülkeyle iktisadi ilişkilerimiz SSCB’nin bile gerisindeyken onun emperyalizmine karşı mücadele ediyorlardı. Darbeden sonra orduda büyük bir tasfiye yaşandı ama bunun hangi kriterlere göre yapıldığı belli değildi.
Bugün Menderes ve arkadaşlarının idamını kınıyoruz ama bunun hangi siyasi hesaplarla yapıldığını ve bu kararı kimin aldığını bilmiyoruz. Buna darbecilerin karar verdiğini söylerseniz arkasında halkın olmadığını, demokrasi savaşçıları olarak bilidiğimiz müttefiklerimizin desteklemediğini kabul ederek ve sermayenin bunu desteklemesi için görünmeyen sebepler olduğunu gözardı ederek gerçekleri bilemeyiz. Şu anda bu darbenin tek sorumlusunun askerler olduğunu söyleyenler en güçsüz aktörü ön plana çıkararak asıl aktörlerin üstünü örttüklerinin farkında mı?
Bu darbenin blok içi rekabetin bir sonucu olduğunu, o günlerde en büyük güç olma yolunda olan ABD’ye karşı Avrupa’nın stratejik açıdan belirleyici rolü olan Türkiye’nin kontrolünü ele geçirmek için bu darbeyi planladığını söyledim ve gene aynı kanıdayım. Herkesin demokrasi mücadelesi yaparak ön plana çıktığı şu günlerde de eski alışkanlığımı sürdürüp sonuçlara bakarak sebepleri araştıracağım.
Bugüne kadar Türkiye’yi sınırları içinde korumak ve bunun temeli sayılan ideolojiyi değiştirmemek olan dünya görüşünün değişmesi sağlanıyor. Türkiye artık bölgesel bir güç olacağına göre bölgenin sosyal gerçeklerini kabul etmek zorundadır. Siyasi gücün ve buna dayanarak sağlanan bütünlüğün sosyal benzeşmeye değil siyasi güce ve bunu oluşturan faktörlere bağlı olduğunu kabul etmek gerekecektir. Mesela Kürt kimliğinin tanınmasının amacı ülke içinde ayrışma değil Kuzey Irak’la bütünleşmek olarak görülmektedir.
Yeni dönem tehlikeli sularda yelken açmaya benziyor. Ülkeyi yöneten siyaset ve uygulayıcı olan bürokrasi ortak hareket etmezse geminin batma tehlikesi bile vardır

29 Mayıs 2011  Darbeli Demokrasi  /  Mahir Kaynak


27 Mayıs darbesinin yıldönümünde eylemin gerekçesinin anlamsızlığı yanında haksız uygulamalardan, işkenceden söz edildi. Bir zamanlar bayram olarak kutlanan bu günü halkımız bu sefer yas günü ilan etti. Ne değişti de yönümüzü tersine çevirdik?
Ne geçmişte bu darbenin niçin yapıldığını biliyorduk ne de bugün biliyoruz. O günlerde iktidarın bazı uygulamalarının yanlışlığından söz ediliyordu. Eğer sebep buysa her ülkede her gün darbe yapılması gerekir. Çünkü birisi için doğru olan diğerine ters gelebilir hatta bunu bir ihanet olarak görebilir. Bugün de ihanetten söz edilmiyor mu?
Bu darbenin niçin ve kime karşı yapıldığını anlamak için şu soruya cevap verelim. Darbe Celal Bayar’ın önderlik ettiği bir siyasi harekete karşı yapılmıştı. Celal Bayar Atatürk’ün son başbakanı idi ve o günlerde İnönü ile Atatürk arasında ihtilaf olduğu, hatta İnönü’nün öldüğünün Atatürk’e söylendiği dillerdedir. Şu cevaplardan hangisi doğrudur: Atatürk kendi ilkelerine ihanet edecek kişiyi anlayamamış ve onu başbakan yapmıştır. Ya da darbe Atatürk çizgisini devam ettiren bir kişiye karşı yapılmıştır. Bu cevaplardan istediğinizi seçin.
Bir olayın gerçek sebebini bulmak için iç güçlerle dış güçler arasındaki ittifak ve ilişkileri tespit etmek gerekir. Ancak bu konuda ciddi bir engel vardır. Dış güçlerle ortak hareket edeni o gücün ajanı ilan ederiz ve her ikisinin ortak bir hedefte buluştuğunu kabul etmeyiz. Bu konuda hangi tarafın belirleyici olduğunu anlamak için taraflardan hangisinin  daha güçlü ve organize olduğunu belirlemek gerekir.

Yukarıdan bakıp genel bir analiz yaptığım zaman şunu görüyorum: İngiltere Türkiye’yi kendi nüfuz alanında görüyor ve bizim Ortadoğu’da İngiltere tarafından oluşturulan yapıya itiraz etmememizi hatta bunun savunucusu olmamızı istiyordu. İkinci Dünya Savaşından sonra ABD büyük güç olarak ortaya çıktı ve bölgedeki İngiliz egemenliği yerine kendi nüfuzunu yarattı. Türkiye bu yapının idamesi için kilit konumundaydı ve ABD’nin Türkiye üzerindeki etkisi artıyordu ve DP iktidarı bunu ülkenin geleceği için faydalı sayıyordu. Bu politikayla bölgede etkin güç olacağımızı ve kaybettiklerimizi zamanla kazanacağımızı düşünüyordu. Yani bugün izlenen politikaya benzer bir çizgisi vardı.

Diğer güç Türkiye’nin  Avrupa ile birlikte olmasını ve ABD nüfuzunun tasfiyesinden yanaydı. Yani yeni bir dünya kurulacak ve Türkiye yerini alacaktı.
27 Mayıstan sonra yapılan anayasa sola açıktı. Oysa ülkemizde ne halkın ne de askerlerin böyle bir talebi ve beklentisi vardı. Asker sol sözünü bile düşman olarak algılardı. Türkiye’deki sol hareketin en önemli özelliği ABD karşıtı olmasıydı. ABD’nin Türkiye ile ekonomik ilişkileri son derece zayıftı ve dış ticaret hacmimin SSCB ile olanın bile gerisindeydi. Bu nedenle Türkiye’deki sermaye de solu destekledi.

Türkiye’deki gelişmeleri, Kürt hareketi de dahil, dünyada oluşmakta olan yeni dengeden bağımsız inceleyemeyiz. Bu gibi durumlarda ülkedeki tüm güç odakları birlikte hareket etmezse iç çatışmalar ya da rekabet kaçınılmaz olur. Özellikle askerlerle yönetim arasında oluşturulmaya çalışılan zıtlığa dikkat etmemiz gerekir.

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder