Türkiye’de 1940 ila
1994 yılları arasında 132 casus yakalanmıştır. Bunların çoğu ağır hapis
cezalarına çarptırılmış, çok azı delil yetersizliğinden beraat etmiştir.
Bu 132 casusluk faaliyetinin hangi ülke lehine yapıldığının dağılımı
ise şöyledir: 2 ABD-İngiltere, 74 Bulgaristan, 6 Irak, 1 İran, 2 Libya, 2
Mısır, 2 Romanya, 27 SSCB, 10 Suriye ve 6 Yunanistan’dır.
Balkanlardan Göç
Görüleceği
gibi rekor Bulgaristan’dadır. Bunda, Balkanlardan Türkiye’ye 1940’tan
itibaren yapılan ve 585 bin kişiyi bulan yüksek miktarda göçün de rolü
olduğu düşünülebilir. [1940─44 arasında 140 bin, 1950─51arasında 155
bin, 1978’de 130 bin, 1989 yılında ise 160 bin kişi gelmiştir.] Bu
teknik detaydan sonra, meslek hayatımda iz bırakan ve daha önce de
değindiğim eski bir Bulgar Casusluk olayına değinmek istiyorum.
Eski Eleman Mehmet Erel
Mehmet
Erel'den nasıl şüphelenilmişti bilmiyorum. Bu şüphe bizden önceki
tarihlerde ortaya çıkmış ve onunla temas eden Keysofiserlere teması
kesmeleri talimatı verilmişti. (Keysofiser, İngilizce ‘case officer’
deyiminin Türkçeye adapte edilmiş şekli. - Elemanları sevk ve idare eden
istihbarat görevlisi. Bu görevi masa başında yapıp değerlendirmeye tabi
turan kişiye ise Deskofiser ‘desk officer’ denilir.)
Teşkilatta
Erel'le görüşen Keysofiserlerden biri de Şemsi Bey'di. Şemsi Bey emri
dinlememiş, gizli olarak Erel'le irtibatını sürdürüyordu. Bulgaristan,
Peştere 1927 doğumlu Emin oğlu Mehmet Erel daha önce, Amerikalılarla
müşterek bir operasyonda kullanılmıştı. Erel yedi yaşında iken 1934
yılında ailesi ile göç ederek Türkiye'ye gelmiş, İstanbul Ticaret Yüksek
okulunda okumuştu. Fransızca, İngilizce, İtalyanca, Almanca, Bulgarca
ve Macarca dillerini konuşuyordu.
Teşkilatın Popüler Siması
Şemsi
Bey, James Bond gibi iri yarı, yakışıklı bir insandı. Takip Şefliği
yapmıştı. Teşkilat’ın popüler tiplerindendi. O tarihte Sorgu Bürolarının
Amirliğini yapıyordu. Yani hep önemli, kritik ve birçok bilginin
geçtiği görevlerde yer almıştı.
Mehmet Erel teknik
dinlemeye alınmıştı. Teşkilat'la ilişkisi kesilmesine rağmen Şemsi
Bey'in görev yaptığı Takip Şubesine ve Sorgu Bürosuna gittiği tespit
edilmişti. Mehmet Erel yurt dışına gidip geliyordu. Ticari hayatı çabuk
yükselen bir çizgi çizmişti. Mali durumu bir hayli iyiydi. Özellikle,
Şemsi Bey'in başında bulunduğu ve şüpheli Bulgar göçmenlerin
sorgulandığı yerlere girip çıkması dikkatleri fazlasıyla üzerine
çekmişti.
Erel Sorgulanıyor
Neticede
Mehmet Erel 1972'nin Aralık ayında sorguya alındı. Sorgu, Şemsi Bey'in
başında bulunduğu büroların dışında yapıldı. Konum olmadığı halde Şube
Müdürümüz olan Hiram Bey tarafından bu sorguda görevlendirildim. Zaman
zaman önemli faaliyetler çıktığında Grup Amirlikleri arasında bu tip
imeceler yapılırdı.
Mehmet Erel, 45 yaşlarında, hafif
dökülmüş ve kırlaşmış saçlı, kültürlü, itimat telkin eden, son derece
zeki, beyefendi bir insandı. Sorgusu sırasında işbirliğine yanaşan,
sorgucuyu rahatlatan tiplerdendi. Sorulan her şeye düzgün cevaplar
veriyor, saatlerce gayet ciddi ve net bir şekilde konuşuyordu. Son
derece kibardı. Onun kibarlığı, bizi de müspet etkilemişti.
Erel'in,
Sovyet Rusya ve diğer Doğu Bloğu ülkelerle ticari ilişkileri vardı.
1958 yılında ticari amaçla Bulgaristan'a yaptığı seyahatte Vasil
Stayanov isimli istihbaratçı ile tanışmış, Stayanov Erel'e yakın ilgi
göstererek Peştere'deki akrabalarını ziyaret etmesine yardımcı olmuştu.
Stayanov Türkiye’de
Vasil
Stayanov aynı yılın Ekim ayında İstanbul Bulgar Ticaret Ataşeliğine
tayin olmuştu. Bulgaristan ile zaten ticari ilişkisi bulunan Mehmet
Erel'le kolaylıkla temas kurdu ve ilişkileri derinleştirdi. Konuşmalarda
ondan Bulgaristan'daki akrabaları, ticari ve maddi durumu, sosyal
çevresi, emniyet ve istihbarat teşkilatlarındaki tanıdıkları hakkında
bilgi alıyordu. Sonunda Erel'e Bulgaristan lehine çalışması için hizmet
teklifinde bulundu. Bulgaristan’la olan ticareti genişleyecek ve Erel
çok para kazanacaktı. Erel görevi kabul etti. Erel arada bir
Bulgaristan’a gidiyordu. Orada Bulgar istihbaratı DS'nin başı ile
tanıştı. Artık Bulgarların üst seviyede bir ajanı haline gelmişti.
Stayanov, 1963'de Bulgaristan'a dönünceye kadar Erel'den;
• Milli Birlik Komitesi Üyelerinin karakterleri, zaafları,
• CHP ile MBK arasındaki ilişkiler ve CHP'nin MBK’ne etkisi,
• 14'lerin tasfiye edilmelerinden sonra orduda bir bölünme olup olmadığı ve 14'leri tutanların çoğunlukta olup olmadığı,
gibi
bilgiler istemiş, Erel bu konuda derlediği bilgileri Stayanov'a
iletmişti. Stayanov'un Bulgaristan’a dönmesinden sonra faaliyet devam
etmiş, ancak bilgi alış verişi Sofya'ya kaymıştı. Stayanov, Erel'den;
• MİT Mensupları hakkında biyografik bilgiler, görevleri, zaafları, ailevi ve mali durumları, ideolojik eğilimleri,
• Türkiye'nin daha ne kadar göçmen kabul edeceği,
• Bunun Türkiye'nin ulusal politikasına mı yoksa parti politikalarına mı bağlı kalacağı,
• Göçmenler arasında şüphelilerin nasıl saptandığı,
• Bu şüphelilerin nasıl ve ne kadar süre ile kontrolde tutuldukları.
• Edirne'deki göç bürosunda bir tanıdık olup olmadığı.
• Türk-Amerikan Servisleri arasındaki ilişki,
gibi
ve benzeri bilgileri istemiştir. Bu arada Bulgaristan’la ticari teması
iyi şekilde devam eden Erel'in Bulgaristan'dan alacağı miktarlar
gittikçe yükselmeye başlamış, Bulgarlar Erel'in parasının büyük bir
bölümünü devamlı bloke ederek onun üzerinde baskı kurmuşlardı.
Avrupa’da Paravan Şirketler
Bulgarlar,
faaliyetlerini gizlemek için Erel'e Cenevre ve İtalya'da paravan
şirketler kurdurmuşlar, Erel, Bulgarlar lehine Avrupa'da da faaliyet
göstermişti. Şemsi Bey'e çocuklarının yurt dışında tahsili gibi bazı
maddi imkanlar yaratmış, eşine bir kürk almıştı. Bulgarların verdiği bir
iki göçmene ait ismin sorgulamadan temiz çıkmasını Şemsi Bey
vasıtasıyla sağlamıştı. Bunlardan biri halen yanında çalışıyordu.
Bulgarlar
Erel'e ilginç görevler de vermişlerdi. Bazı ünlü kişilerin özel
hayatlarını incelettiriyorlardı. Özellikle Org. Faruk Gürler’in özel
hayatı ile çok ilgiliydiler.
Sağ-Sol Kapışması
Erel'e
göre Bulgarlar o tarihlerde aşırı sağcıların İlim Yayma Derneğine para
ve silah yardımı yapıyorlardı. Bulgarların Türkiye ile ilgili planı sağı
silahlandırıp sokağa dökmek ve sol üzerinde bir baskı kurarak onların
harekete geçmesini sağlamaktı. Sol karşı faaliyete ve silahlı harekete
başlayacak, sonunda Ordu müdahale edecekti. Ordunun baskı kurması
üzerine, halk ayaklanması ve iç savaş başlayacak, böylece birkaç aşamalı
planla halk iktidarı gerçekleşecekti.
Mehmet Erel'in
daktilo edilmiş 70-80 sayfa tutan ifadesini günlerce çalışıp
bitirmiştik. Herhalde en sakin, en kibar sorgulardan biriydi. Hiram Bey,
Mehmet Erel'in dublajda (Dublaj, bir ajanın ağırlığı bir tarafta olmak
üzere iki istihbarat servisine birden çalışması. Bu tip ajanlara
‘Dubl-Ajan’ adı verilir.) olabileceğini ve Amerikalılara da
çalışabileceğini düşünüyordu. Zira müşterek faaliyette kullanılan birçok
elemana daha sonra Amerikalıların yanaştığı tarafımızdan bilinen bir
husustu.
Şemsi Bey de Amerikalılarla çok yakın
münasebetteydi. Hiram Bey'in kanaatine göre eğer Mehmet Erel dublajda
değilse Şemsi Bey Amerikalılar tarafından Erel'e özellikle yakın
tutulmuştu.
Sorgudan bu konuda bir bilgi alamadık ve
neticede bu bir şüphe olarak içimizde kaldı. Oyun içinde oyun varsa bu
kadarını çözememiştik. Emir verilmişti. Dosyaları alıp bir arkadaşımla
birlikte Ankara'ya Karargaha gittik. Müsteşar Yardımcısı ve diğer üst
amirlere bilgi verdik. Toplantılar yapıldı. Esas konu Erel'den ziyade
Şemsi Bey’le ilgili idi. Ona ne yapılacağı düşünülüyordu. Silah taşıdığı
için bu silahın nasıl alınacağı ve mukavemet ederse ne yapılacağı
saatlerce tartışıldı. Neticede Şemsi bey ne sorgulandı ne de teşkilattan
kovuldu. Teftiş Kurulunca yapılan bir idari soruşturmadan sonra
Ankara'ya Sorgu Bürosu Amirliğine atandı.
Şemsi Bey
birkaç yıl sonra teşkilattan ayrıldı veya ayrılmak mecburiyetinde
bırakıldı. Bir müddet Amerikalılarla yakın ilişkisi bulunan tanınmış
büyük bir firmada çalıştı. Kasım 1978'de bir kalp krizi geçirdi.
Bilahare uzunca bir müddet Hilton Otelinde bir daireye yerleşti.
Masraflarını üstlenen kişi ünlü bir mafya babasıydı.
Otel
idaresi ve etrafı tarafından MİT İstanbul Başkanı olarak biliniyordu.
Bu arada Şemsi Bey'in Amerikalılarla ilişkisi devam ediyor, CIA İstanbul
Temsilcisi Charles'in evinde verdiği özel yemeklere katılıyordu.
Charles ise, hükümetin değişmesi halinde bunun MİT'e etkilerinin ne
olacağını, MİT Müsteşarı ve İstanbul Bölge Daire Başkanlığının değişip
değişmeyeceğini merak ediyor bu konularda bilgi almaya çalışıyordu.
Şemsi bey vefat edene kadar uzunca bir süre Otel masraflarını da ödeyen
mafya babasının bir iş yerinde müdürlük yaptı.
Yeraltı
dünyasının 1999 yılında ölen ünlü ismi Dündar Kılıç’ın hayatı, yeğeni
Mustafa Dündar Kılıç tarafından kitaplaştırıldı. ’Kurtlar Sofrasında Son
Kabadayı’ adlı 120 sayfalık kitapta Dündar Kılıç’ın Milli İstihbarat
Teşkilat’ı (MİT) içerisindeki ajanları ve Yılmaz Güney’le olan dostluğu
da anlatıldı. Kitapta bu ilişkiler şöyle yer aldı:
«Dündar
Kılıç, bu arada kendine sığınan eski MİT’çileri himayesine alıyor,
onlardan istifade ediyordu. Eski MİT’çi Şemsi Ülengin’in şirketine müdür
olmasından sonra bir eski MİT’çi daha olan Hava Albay Faik Kelican’ı
korumaya almıştı.
Zira Kelican Nuri Gündeş yanlısı
olduğundan Mehmet Eymür ekibi tarafından takip ediliyordu. Bundan ötürü
Dündar Kılıç, Faik Kelican’ı 3 yıl Hilton Oteli’nde ağırlamış ve bir
suikaste kurban gitmesin diye de silahlı koruma vermişti.» (Not: Bu
tamamen yanlış bir bilgi. Nuri Gündeş'le Faik Kelican'ın arası iyi
değildi. Nuri Gündeş Personel Başkanı iken, Müsteşar'a tesir ederek
İstihbarat Başkanı N.Y'yi ve Faik Kelican'ı takip ettirmeye kalkmış, o
tarihte Takip Şube Müdürü olan ben de 'teşkilat içindeki sürtüşmelere
alet edilmememiz gerektiğini’ düşünerek bağlı olduğum amirim vasıtasıyla
emri iptal ettirmiştim. Ayrıca Güneydoğu'da başarılı çalışmaları olan
Faik Kelican'a da sempati ile bakardım. M.E.)
«Çiçek
Sineması'nda çalışıp, sinemalara film getirip götüren Ali Aslan, daha
sonra MİT’e alındığı için ‘MİT’çi Ali’ adıyla tanınmaya başlandı. Dündar
Kılıç bu yüzden onunla ilişkisini her zaman canlı tuttu.
İstanbul’a
gittikten sonra, Hacettepe’deki yoksullara dağıtılması için sürekli
yardım gönderiyordu ve bu yardım köprüsünü de Ali Aslan üzerinden
kurmuştu. MİT İstanbul Bölge Başkanı Nuri Gündeş’in de akrabası olan Ali
Aslan’ın, Dündar Kılıç’a zaman içinde çok büyük iyilikleri dokundu.
Dündar
Kılıç, iş yerlerinde ve şirketlerinde pek çok MİT mensubunu
çalıştırmıştı. Bunlardan bir kısmını bilir, onlara yardım eder,
gerektiğinde de bilgi alırdı. Bilemedikleri ise, Dündar Kılıç aleyhine
MİT’e bilgi toplarlar, onu yakından takip ederlerdi. Zamanı gelince de
değerlendirmeye alırlardı. Dündar Kılıç’ın yardım ettiği MİT’çilerden
birisi de Ferdi Tamer’di.
Kılıç-Yılmaz Güney İlişkisi
Dündar
Kılıç’ın cezaevi yıllarında tanıdığı Yılmaz Güney ile olan sıkı
dostluğu da kitapta yer aldı: "Kılıç, Güney’i kaldığı İmralı
Cezaevi’nden sürat motoruyla İstanbul’a getirtiyor ve sabaha kadar
eğleniyorlardı. Hatta Kılıç, Güney’i cezaevinden 1980 yılında Zeki
Ökten’in ’Düşman’ filminin galasına cezaevinden getirtmişti.»
Mehmet Erel'in dosyası Hukuk Müşavirliğince incelendikten sonra
Genelkurmay Askeri Mahkemesine tevdi edildi ve Erel Bulgaristan lehine
casusluktan tutuklandı. Milli Müdafaaya Hıyanetten 12 yıl 6 ay ağır
hapis cezasına mahkûm edildi.
Daha sonra, Yargıtay
safhasında kararın Yargıtay tarafından bozulduğunu ve beraat kararı
(Dosya No: 977/317 ve 977/262) verildiğini duydum. Kararın gerekçesi,
Askeri Mahkemenin kararında Mehmet Erel’in; “uzun süre MİT'te sorguya
çekildiği ve ifadesinin işkence ve baskı altında alındığı” şeklindeki
beyanının kayda geçmiş olmasıydı. Mehmet Erel de Sabahattin Savaşman
gibi işkence gördüğünü söylemişti. Her ikisine de bir fiske bile
vurulmadığını samimiyetle belirtmek isterim. Ancak başka ortaya
koyacakları bir sebep olmadığı için bu yola başvurmalarını da onların
savunma hakkı olarak görüyorum. Her ikisinin de olanlardan çok üzüntü
duyduğuna şahidim.
Yargıtay’ın bu kararından sonra
Mehmet Erel’e ne oldu bilmiyorum. Ardı ardına süren ve bitmeyen işler
nedeniyle takip etmek mümkün olmadı. Ocak 1988’de vefat ettiğini
öğrendim. “Mehmet Erel Şirketler Grubu” mensuplarının onun için duygulu
bir ölüm ilanı verdiğini görmüştüm. Allah rahmet eylesin. Bazen esen
rüzgârlar insanı hiç ummadığı, istemediği yerlere de sürükleyebiliyor.
Mehmet Erel beyefendi bir adamdı…
Tasmalı Çekirge
Erel
konusuna son vermeden ilişkili bir mevzuya değinmek istiyorum: Erel
konusundan sonra aradan yıllar geçmişti. 1990 yılında bir dostum telefon
ederek yeni çıkan bir kitabı okuduğunu, kitabın büyük bir bölümünün
Hiram Bey ve benim üzerime inşa edildiğini, kitapta yerden yere
vurulduğumuzu bildirdi. Kimin yazdığını sordum. Yazan emekli Büyükelçi
İsmail Berduk Olgaçay'dı. Kitabın adı ise ‘Tasmalı Çekirge’. Hiç
tanımadığımı söyledim. Dostum kitabı yollayacağını söyledi. İstanbul’a
telefon açtım ve Hiram Bey' e böyle birini hatırlayıp hatırlamadığını
sordum, bana söylenenleri aktardım. O da hatırlamamıştı. Dostumun
gönderdiği kitabı alıp şöyle bir göz geçirdim.
Emekli
Büyükelçinin ismi Mehmet Erel'in ifadesinde geçmiş. Mehmet Erel
Bulgaristan'da Bulgar istihbaratına tanıştırdığı şahıslar arasında
Olgaçay ismini de vermişti. Yazılarından engin bir kültürü ve geniş bir
muhayyile gücü olduğu anlaşılan Sayın Büyükelçi, Mehmet Erel'in avukatı
vasıtasıyla 1976 yılı başında öğrendiği ve o tarihlerde bu konuda hiçbir
sorgu suale muhatap olmadığı halde, olayı 14 yıl sonra gündeme getirmiş
ve bütün meslek hayatı boyunca Hiram Bey ve benim tarafımdan kendisine
komplolar düzenlendiği kanaatine varmıştı.
Büyükelçi
Olgaçay'ın, Mehmet Erel'in verdiği ifadelerinde ve şimdi hatırlanması
mümkün olmayan yüzlerce isimden biri olduğu anlaşılıyordu. O tarihlerde
Büyükelçilik gibi önemli bir makamı işgal etmediğine göre bizlerce
hatırlanmaması da normaldi. Teşkilat ve adli makamlar o tarihte
yaptıkları araştırma ve değerlendirmede herhalde Erel'in Olgaçay'la
ilgili ifadesini geçersiz saymışlar veya Olgaçay'ı suçlu görmemişlerdi
ki Büyükelçi herhangi bir soruşturmaya, sorgu ve suale muhatap
olmamıştı. Buna rağmen, böyle bir ithama maruz kalmanın ne kadar ağır
bir şey olduğunu idrak ediyor, ancak adalete tevdi edilen ve gizliliği
kalmayan bir olayın Büyükelçi tarafından neden 14 yıl saklı tutulduğunu
anlayamıyordum. Sayın Büyükelçi neden 14 yıl önce bu olayı öğrenir
öğrenmez amirlerine koşup tepki göstermemiş, neden bu çirkin iftira için
hukuki yollara başvurmamıştı. Emekli Büyükelçi Olgaçay'ın bu olaydan
hareketle geliştirdiği teoriler, elmayı armutla toplayıp bir neticeye
varması ve bütün dünyanın merkeziymişçesine herkesin onunla uğraştığına
vehmedip birçok olayı kendisiyle bağlantılı kılması, gerçekten çok
ilginçti.
Bu muhayyilesi, kültürü geniş Büyükelçimize bir
kaç cümle ile cevap verip aydınlatmak ve bu konuyu kapatmak istiyorum:
Bay Olgaçay, kitabınızda yer alan ve yabancı bir istihbarat teşkilatı
tarafından telefon dinlemelerine dayanarak verilen rapor, yurt dışındaki
kaçakçıların yurt içindeki bir kişiyle vaki görüşmeleriyle ilgilidir.
Ne rapor bana gelmiş, ne de zamanın Cumhurbaşkanına veya Sıkıyönetim
Komutanına tarafımdan iletilmiştir. Cumhurbaşkanı veya Sıkıyönetim
Komutanına bu tip raporları ancak Teşkilat’ın en üst seviyedeki
görevlileri verebilir. Benim sadece bilgim olmuştur. O raporda bahsi
geçen siz değil o tarihte Cumhurbaşkanlığında görevli bir zattır.
Raporun sizinle ilgili olduğuna nereden ve nasıl kanaat getirip
neredeyse koca bir kitabın yarısında hiç tanımadığınız bizlerle ilgili
teoriler ürettiniz? Kendinizi bir kaçakçı gibi düşünmeniz garip... Sayın
Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk beni teşkilattan atmadı. Bir
milletvekilinin oğlunu gözaltına aldığım için zamanın Başbakanı Ecevit
MİT'ten başka bir teşkilata tayinimi istedi. Raporlu olduğum için
tayinimi tebellüğ etmedim ve rapor bitiminde durumumun düzelmesi üzerine
Teşkilat’daki görevime devam ettim. Acaba siz rahmetli Cumhurbaşkanımız
Korutürk ile ailevi yakınlığım olduğunu biliyor muydunuz? Sizinle
Paris'te çalıştığını belirttiğiniz ve 1988'de ziyaretine gittiğiniz
teşkilat mensubu HT, namı diğer Hüseyin Bey'in hakkınızda ne rapor
verdiğini bilemem. Ancak mesleğimin ilk yıllarında tanıdığım Hüseyin
Bey'i tuhaf davranışları nedeniyle pek sevmediğimizi, sorgu bürolarında
ışıkları kapattırıp mumlar yakarak korkutucu olma maskaralıklarının
aramızda alay mevzuu olduğunu belirtebilirim. Bildiğim kadarıyla çok
seneler önce teşkilattan ayrıldı ve boğazdaki havuzlu evinde yaşamaya
başladı. Teşkilat'la hiçbir alakası kalmadı. Yıllar sonra Erel konusu
ile ilgili olarak neden ona gittiğinizi anlayamadım. Yoksa siz hala onun
MİT'de etkin bir görevde olduğunu mu sanıyordunuz? Paris'te beraber
olduğunuz ve takdir ettiğiniz Galatasaraylı diğer kişi Hiram Bey'in ve
benim çok yakın dostumuzdur. Geniş hayal gücünüzü bozmak istemem ama,
eğer görüşebilirseniz Hiram Bey ve benim için yazdıklarınızın ne kadar
saçma sapan, tutarsız olduğunu size daha iyi izah edecektir. Kim bilir
belki bir diplomata yakışacak incelikle geç de olsa özür dileme
nezaketini gösterirsiniz.
Evet, 40 sene önceki bir casusluk olayı ve tatsız yansımaları böyle. Yaptığınız görevin niteliği bazen canınızı yakıyor…