Taha Akyol . Karar 23 /02 /2025
TÜSİAD yöneticileri hakkındaki
soruşturmada iki kanuni sebep gösteriliyor. Biri âdil yargılanmayı etkilemek,
öbürü gerçeğe aykırı bilgiyi alenen yayma.
Yargıyı
etkileme suçunu ancak iktidar işleyebilir, başka kimsenin böyle bir gücü
yoktur.
Yargının
bağımsız olduğu bir ülkede bu konuşmalar hakkında Gerçeğe
aykırı bilgi soruşturması açılmazdı. Olsa olsa ekonomi
bakanı çıkıp cevap verirdi.
Bizde
Mehmet Şimşek sustu.
Adalet
Bakanı ve HSK Başkanı Yılmaz Tunç en güçlü şekilde karşılık vereceğimizden
hiç kimsenin şüphesi olmasın diyerek ilk işareti verdi.
Yargı harekete geçti, Arif Aras ve iki gün sonra Orhan Turan hakkında
soruşturma açtı. Polis gönderildi, Turan ve Aras’ın kollarına giren polisler
onları savcılığa getirdiler. Yurt dışına çıkış yasağı konularak serbest
bırakıldılar.
Cumhurbaşkanı’nın haddinizi
bileceksiniz sözü iktidarın davranışının özeti oldu.
BU SUÇU
İKTİDAR YARATTI
Gerçeğe aykırı bilgi suçunu yaratan iktidardır.
2022 yılına kadar Ceza Kanunumuzda böyle bir suç yoktu. Bu iktidar zamanında
2004 yılında çıkarılan Türk Ceza Kanunu’nun 217. Maddesi aynen şöyleydi:
Halkı kanunlara uymamaya alenen
tahrik eden kişi, tahrikin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı
aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır.
Tamamen AB standartlarına göre
hazırlanmıştı Türk Ceza Kanunu… Avrupa Birliği Genişleme Sorumlusu Günter
Ferhogen, Türk Ceza Kanunu Avrupa standartlarına tamamen uygundur diye
açıklama yapmıştı.
Bu yöndeki reformlar sayesinde
hukuka güven artacak ülkeye on iki yılda 220 milyar dolar yatırım gelecekti.
Milli gelirimiz de kişi başı 3 bin dolardan 12.600 dolara çıkacaktı.
Türk Ceza Kanunu, iktidarın
reformist döneminin bir simgesiydi.
İktidarın otoriterleşme döneminin
simgelerinden biri, 2022’de bu maddenin gerçeğe aykırı bilgiyi suç
sayacak şekilde değiştirilmesi oldu.
YENİ SUÇ
TANIMI
Otoriterleşme döneminde, 13 Ekim
2022’de kanun değişikliği ile bu 217 madde şu hale getirildi:
Sırf halk arasında endişe, korku
veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel
sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli
şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla
cezalandırılır.
TÜSİAD’cıların o konuşması mı yoksa,
soruşturma açılıp polis nezaretinde savcıya götürülmeleri mi korku ve panik
yaratır? Konuşmaların kamu düzenine aykırı, kamu barışını bozmaya elverişti
olduğunu bakalım savcı nasıl izah edebilecek?
Bu maddeden soruşturma açılması
ancak güçlü şekilde karşılık verme ve had bildirme davranışı
olabilir.
TCK’daki 217 maddenin 2004 yılındaki
ilk şekliyle, şimdi uygulanmakta olan son şekli, iktidarın demokrasi, özgürlük,
kuvvetler ayrılığı, hukukun üstünlüğü konularındaki anlayış ve davranışının
nasıl otoriterleşme yönünde değiştiğini gösterir.
Son on yılda kişi başı gelirimiz
neden yerinde sayıyor, bunun sebebi yanlış ekonomik politikalar, diğer sebebi
hukuk alanındaki bu gibi gerilemelerdir.
HUKUK NE
DİYOR?
Bu 217. Maddedeki değişiklik AYM’ye
gitti. AYM’de, yeni atamalarda sayıları artan çoğunluk üyeler bunu anayasaya
uygun buldular. O zamanki Başkan Prof. Zühtü Arslan dahil 5 üye anayasaya
aykırı bularak muhalefet şerhi yazdı.
Zühtü Arslan, 18. Paraftan oluşan
uzun karşı oy yazısında, yeni 217 maddenin keyfi ve
öngörülemez uygulamalara yol açmaya elverişli olan belirsizlikler içerdiğini
yazdı. (Paragraf 11)
Uygulamanın böyle bir örneğini son
soruşturmada görüyoruz.
Arslan’ın şu sözleri hürriyet
felsefesinin özünü vermektedir:
Tarih boyunca düşünceyi
bastıranların en büyük gerekçesi ‘gerçek’ iddiası olmuştur. ‘Hakikat’in sihirli
küresine sahip olduğunu düşünenler, kendileri gibi düşünmeyenleri ‘hakikat
düşmanı’ veya ‘sapkın’ olmakla suçlayabilmişlerdir…
Bu yaklaşımın sakıncasını geçen
yüzyılın en büyük filozoflarından biri olan Wittgenstein, ‘Felsefi hastalığın
ana nedeni tek yanlı beslenme, yani kişinin düşüncesini tek tip örnekle
beslemesidir’ sözüyle çok güzel ifade etmiştir. (Paragraf 14-16)
Evet, bütün mesele budur. ‘Tek
düşünce’den beslenerek orta gelir tuzağında debelenen bir
toplum mu olacağız?.. Fikri hür, vicdanı hür yani gelişmiş bir toplum mu?