HOŞ GELDİNİZ

Siyasetçi doğru olanı değil , uygun olanı söyler.

27 Kasım 2010 Cumartesi

Seçimler yaklaşırken !

Siyaset sörf müdür?


Sörf yapan biri, kendi iradesi dışında oluşan dalgalar üzerinde, dengede kalmaya çalışır. Üzerinde bulunduğu denizin nasıl olacağına kendisi karar veremez. Onun işi var olanı değiştirmek değil onun gereklerine göre davranmaktır.

Siyaset de benzer şeklide algılanır. Siyasetçiler yönettikleri toplumun davranışını değiştirmezler. Yapacakları şey bu davranışlara uygun politikalar üretmektir. İnsanların dinci, milliyetçi, solcu, sağcı olmaları siyasetçinin kontrolü dışındadır. Onun görevi var olanı en uygun biçimde yönetmektir.

Siyasetçilerin kaderi de sörfçülere benzer. Acemisi en küçük bir dalgada devrilir usta olan beklenmedik bir değişikliğe kadar dengede kalabilir. Ama belirleyici olan denizdir.

Oysa gerçek siyaset, ya da üst düzey siyaset farklıdır ve bunu yapan siyasetçiler denizin nasıl olacağını da belirler. İnsanların davranışlarını kendi iradeleriyle belirlediklerini düşünmeleri boş bir kuruntudur. Bir dönem camiler bir avuç cemaat toplayabilirken kısa sürede saf tutacak yer kalmayabilir. Toplumda bir tohum halinde var olan milliyetçilik bir anda ayrık otu gibi her yeri kaplar. Uğruna canlarını vermeye hazır oldukları düşüncelerin kendilerine ait olmadığını, bazı odakların oluşturduğu siyasetlerin bir aracı olduklarını düşünmezler bile.

Birileri İslam’ın bir barış dini olduğunu söylese ve insanlara kastetmenin büyük bir günah olduğunu haykırsa bile, başkaları aynı inanç uğruna benzersiz bir kıyıcılığı sergileyebilir. Aynı amaca ulaşmak için birbirine tamamen zıt, diğerini toptan dışlayan davranışları meşru hale getiren insanın kendisi midir yoksa onu bu yola iten daha üstün bir irade var mıdır?

Böyle bir irade vardır ve gerçek siyasetçiler bunlardır. Bunlar sörf yapacakları denizin dalgalarını kendileri oluşturur ve sizi de bunun üzerinde hünerlerinizi göstermeye çağırırlar. En keyifli anınızda birden rüzgarın yön değiştirdiğini, altınızın oyulduğu fark ettiğinizde iş işten geçmiştir. Devrilirsiniz ve eğer şansınız varsa boğulmazsınız ama dağılmış olarak sahneyi terk edersiniz.

Türkiye’de tüm siyasetçiler ya da siyaseti etkilediğini sananlar başkalarının oluşturduğu dalgalar üzerinde sörf yaptılar ve hepsi de denize boyun eğip devrildiler. Siyasetçiler ya bedel ödediler ya da hiçbir anlamları olmadığını derinden hissetmeleri için bir kenara atıldılar. Bir döneme damgasını vuran bürokratlar ihtiyar gevezelere dönüştü, zenginliklerini güç sayanlar beş parasız bırakıldı. Toplumu yönlendirdiği düşünen yazarlar çareyi magazinde buldular.

Alt düzey siyaset, yani başkalarının oluşturduğu dalgalar üzerinde sörf yapmak bazen bir kaderdir. Yaşadığınız ülke, herhangi bir özelliğiyle, üst siyaset yapmaya imkan vermez. Böyle bir durumda tek yapabileceğiniz şey ya siyasetin dışına çıkmak ya da sadece düşünce üretmekle yetinmek olabilir. Ama eğer hem ülkeniz üst siyaset üretmek için, belli bir düzeyde de olsa, elverişli iken kendinizi denizin insafına bırakmak, üstelik en acemi sörfçülere bile yakışmayacak ölçüde beceriksizlik sergilemek , bize has bir özellik olarak görünüyor. Başkalarının yarattığı Yeşil Kuşak projesi çoğumuzu dindar hale getiriyor, milliyetçi olduğumuz zaman bunun hangi uluslar arası projeye hizmet ettiğini sorgulamıyoruz . Ülkemize oluk gibi para akarken eniştemizin bizi iyi niyetle öptüğünü düşünüyoruz.

Siyasetin tanrısal bir uğraş olduğu doğrudur ama onu sıradan bir insanın düzeyinin altına indirdiğimiz halde kutsallık atfetmek anlamsızdır. Şu sıralarda ülkemizde üretilen politikalar hiç keyif vermiyor ve dünyayı izleyerek siyasetin ne kadar heyecan verici bir iş olduğunu hissedebiliyorum.

Usta sörfçülerin bile denizin kenarında ayaklarını suya sokarak zaman öldürmelerine şaşırmıyorum. Hem denizi hissediyorlar hem de dalgaları oluşturanların kaprislerine boyun eğmekten kurtuluyorlar.

14.02.2006

Çatışmanın tarafları, Star Gazetesi

Çatışmanın tarafları, Star Gazetesi

15 Kasım 2010 Pazartesi

Burada işin ne adam




Geçenlerde bir dostum soruyordu . pkk ateşkes ilan etti , şehit cenazeleri gelmezse seninkiler ne yapacaklar ? şeklinde .

Ben de herzaman istismar edilecek birşeylerin mutlaka bulunabileceğini söyledim.

Üç beş gün geçmedi , bu tablo çıktı ortaya .

Ülkücüleri beyinsizliğinle , vefasızlığınla , beceriksizliğinle,tavrınla hergün öldürürken , orada işin ne adam !

Yarayı kaşımak için mi ?

12 Kasım 2010 Cuma

MERHUM ( önceki yazıya ek olarak , farkı imza benim)

merhum liderlerinin çeşitli otellerde Ermeni liderlerle yaptığı görüşmelere
baksınlar ondan sonra konuşsunlar. 13.10.2009 akşam

Böyle saçma sapan şeyler söylüyorlar. Bize bu iftiralarda, bühtanlarda
bulunanların, merhum liderlerinin Ermeni temsilcileriyle değişik ülkelerde,
değişik otellerde yaptığı görüşmeleri incelesinler, ondan sonra kalkıp bize
bühtanda bulunsunlar 13.10.2009 porttakal.com

Başbakanın sözlerini haberlerde dinlerken , bir dostumun çok sık
anlattığı hikayeyi hatırladım.

İfadeleri aynen şöyleydi ;

" Sene 95 Tansu Çiller başbakan . Şimdiki İsrail cumhurbaşkanı da
İsrailde başbakan .. Bir görüşme yapıyorlar , senin ki de orada .
Görüşme bittiğinde gazeteciler merhuma soruyor , sizin resmi bir
sıfatınız yok ama görüşmede işiniz ne ?
cevap veriyor " 30 yıllık iyi ilişkilerin neticesi " .
Şimdi 95 den 30 u çıkarıyorum , eşittir 65 .
Yani iyi ilişkiler 65 de başlamış .. "

M.Sedat Saygılı

tamamen yorumsuz http://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=2916

Samson Özararat ( 1951)
--------------------------------------------------------------------------------
1951 Konya doğumlu. Konya 19 Mayıs İlkokulu'ndan mezun oldu. Merasimlerde mehter takımı davulcusu idi.Ortaokulu İstanbul'da Saint Joseph'te, liseyi Ankara Fen Lisesi'nde okudu. Fen Lisesi'nde öğrenci birliği başkanıydı. 1970'lerin başında ODTÜ'de Endüstri Mühendisliği'ndeydi.

12 Mart döneminde yurtlardaki eylemlere katılıp stadyuma kapatılan öğrenciler arasındaydı. Yargılandı, beraat etti.

1974'te mezun olduktan sonra Türkiye Elektrik Kurumu'nda mühendis olarak çalışmaya başladı. Aynı dönemde yine ODTÜ'de iş idaresi dalında master yaptı. Ardından İstanbul'da Sabancı Holding'de (KORDSA) proje mühendisi olarak çalıştı.
Askerliğini 1979-80 yıllarında Deniz Harp Okulu Yön Eylem Araştırması bölümünde öğretim üyesi olarak tamamladı.
1980'de bir Fransız'la evlendi, Fransız vatandaşı oldu ve Nice'e yerleşti. İki çocuk sahibi oldu.

25 yıldır Fransa'da. Halen Ermenistan'a Avrupa'dan yapılan yardımları koordine eden "SOS-ARMENIE" adlı bir yardım kuruluşunun başkanı. Hem Fransız, hem Ermenistan pasaportu taşıyor.

Ermenistan Devlet Başkanı Ter Petrosyan'a danışmanlık yaptı. Hem Ankara'da hem Erivan'da devletin üst düzey yetkilileriyle görüşebilmesiyle tanınıyor.

GÜNDEM

Türkeş, Atatürk'ün imzasını hatırlattı
Can Dündar
Milliyet 25 Nisan 2005

12 yıl önce MHP lideri Türkeş ile Ermenistan Devlet Başkanı Petrosyan'ı Özararat buluşturdu. Atatürk'ün imzasını bir Ermeni'nin çizdiğini Türkeş'ten öğrenmek, Özararat'ı şaşkınlığa uğrattı

12 yıl gizlenen görüşme - 1

Türkiye ile Ermenistan arasında diplomatik ilişki kurulması için çaba harcanıyor bugün... Taraflar doğrudan ya da dolaylı nabız yokluyor. Ancak süreç çok yavaş işliyor. İki tarafta da cesaret sorunu var.
İki taraf da kendi "milliyetçiler"inin tepkisinden çekiniyor.
Oysa bu konuda en cesur adım, bundan 12 yıl önce atılmıştı.
Adımı atanlardan biri Türkiye ile ilişkilere sıcak bakan Ermenistan Devlet Başkanı Ter Petrosyan'dı.
Diğeri ise "milliyetçilerin başbuğu" Alpaslan Türkeş...
Türkeş, Ermeni bir arabulucu vasıtasıyla 1993 yılı martında Fransa'da gizlice Petrosyan'la buluştu ve en hassas konuları konuştu.
Bu görüşme uzun süre basından ve kamuoyundan gizlendi.
İzleyen tarihlerde Türkeş başka Ermeni temsilcileriyle de gizli temaslar kurdu.
Devrede yine aynı arabulucu vardı.
Geçen hafta Salzburg'da düzenlenen "Türk-Ermeni tarihçileri buluşması"nda tanıştım o arabulucuyla...
12 yıl önceki toplantıda konuşulan konular ve çekilen fotoğraflar kendisine emanet edilmişti. O da bu emaneti yıllarca özenle saklamıştı.
Ancak bugün iki tarafın milliyetçilerince gerilen ortamda bu önemli buluşmayı anlatmanın yararlı olacağını anlattım.
Hak verdi.
Tuğrul Türkeş'ten ve Ter Petrosyan cephesinden izin aldı.
Ve bu yazı dizisinde göreceğiniz fotoğraflarla, okuyacağınız anıları Milliyet'e verdi.
Bu dizide, hem istenirse taraflar arasında nasıl ortak paydaların yaratılabildiğini hem de 12 yıl önce nasıl büyük bir fırsatın kaçırıldığını okuyacaksınız.

SAMSON ÖZARARAT ANLATIYOR:

'600 yıllık ilişkinin kazası'
1993 başıydı. Ermenistan bağımsızlığını ilan edeli 2 yıl olmuştu.
Erivan'a Rus yardımı kesilmiş, ülke kış ortasında buğdaysız kalmıştı. Amerika'dan gönderilen yardım ulaşana kadar ekmek kıtlığı baş gösterecekti.
Samson Özararat, o dönem Fransa'da, Avrupa'dan Ermenistan'a giden insani yardımları organize eden bir derneğin başkanıydı. Bu krizden bir işbirliği fırsatı yaratmayı düşündü: "Acaba Ermenistan'a gereken buğdayı Türkiye ödünç veremez miydi?"
Bu adım, Erivan'da bir sempati yaratırdı. Önerisini "en üst düzeyde" Türk yetkililere aktardı: "100 bin ton buğdaya ihtiyaçları var. Siz 200 bin ton yollayın, ilişkilerin önünü açın" dedi.
Türkiye kararsızlandı bir süre... "Milliyetçiler"in ve Azerilerin tepkisinden korktu. Bakü'nün nabzı yoklandı. "Ekmek söz konusuyken düşmanlığın lafı olmaz" cevabı geldi.
Bunun üzerine -biraz gecikmeyle- Erivan'a 41 bin ton buğday gönderildi.
İşte o dönemde Özararat, iktidarı tedirgin eden "Milliyetçiler buna ne der?" tepkisini bertaraf etmek niyetiyle bir temas arayışına girişti.
Madem ki engel olarak "milliyetçiler" görünüyordu, o halde önce onları ikna etmeliydi. Sorun ancak zıt kutupların birbirine yaklaşmasıyla çözülebilirdi.
Bir kutup, Alpaslan Türkeş'ti.
Önce Türkeş'in özel sekreteriyle tanıştı:
"Türkeş'le bu konuları konuşmayı arzu ediyorum" dedi. Bunun üzerine onu Paris'te Türkeş'in yakını bir emekli generalle tanıştırdılar. Derdini ona da anlattı. Birkaç gün sonra haber geldi:
"Türkeş sizi bekliyor!"

Sözü Türkeş aldı

1993 Şubat'ında Özararat Ankara'ya gitti. Sürmeli Oteli'ne yerleşti. Öğrencilik yıllarını geçirdiği Ankara'yı dolaştı biraz... Huzursuzdu.
"Ben eski ODTÜ'lüyüm. Sol sempatizanıydım. Türkeş'e karşı kin doluydum. Aklımdan hep eski dönemler geçiyordu. Korkuyordum. Sıkıntıdan midem bozuldu. Buluşmaya karnımda korkuyla gittim yani..."
Sonra MHP'liler aldı kendisini...
Bir eve götürüldü. Orada çay içtiler. Bir süre sonra oradan kalkıp başka bir eve gittiler. Bir çay da orada... Yine ev değişikliği...
Oradan gelip Tuğrul Türkeş aldı kendisini...
Nihayet Esat'taki işyerine geldi MHP lideri... Yanında bir milletvekili vardı. Özararat kendisini tanıttı, niyetini anlattı. Ve sözü Alpaslan Türkeş aldı:
"Konuşmasının başında, Türkiye-Ermeni ilişkilerini geniş bir perspektiften anlattı. 'Türklerin Ermenilerle ilişkisi 1915'te başlamamıştır. 600 senelik bir müşterekliğimiz var. Birlikte türküler, yemekler icat ettik. Kız aldık verdik' dedi ve bana sorular sormaya başladı:
'Malazgirt Savaşı'nı Türklerin Ermenilerle birlikte kazandığını biliyor musun?
'İstanbul'un alınmasında Ermenilerin yaptığı kahramanlıklardan haberin var mı?
'Fatih Sultan Mehmet'in Ermeni Patrikhanesini nasıl bir fermanla açtırdığından haberdar mısın?
'Çanakkale'de Atatürk'ün yanında savaşan Ermeni askerlerin adlarını biliyor musun?
'Atatürk'ün bugün kullandığımız alfabeyi Ermeni dil bilgini Agop Martayan'a hazırlattığını ve sonra ona Dilaçar soyadını verdiğini biliyor muydun?'"
'Atatürk'ün imzasını bir Ermeni güzel yazı hocasının çizdiğini duymuş muydun?'"

'Parmağımı ısırdım'

Özararat, üst üste gelen bu sorular karşısında şaşkına dönmüştü.
"Ben Türkiye'de okudum ama bunların hiçbirini duymamıştım" dedi.
Bunun üzerine Türkeş şunları söyledi:
"Tarihe böyle geniş bir perspektiften bakmak lazım. 1915 bu 600 yıllık ilişkinin bir kazasıdır. Olaylarda yabancı devletlerin çok dahli vardır. Buradaki insanları kullanmak istemişlerdir. Bizimkilerin de kabahatleri var, ama şimdi yapılması gereken bu kazayı telafi edip eski dostluğu devam ettirmektir."
Özararat, ilk defa Türkiye'den birisinden böyle bir yaklaşım işitiyordu. Üstelik konuşan, "milliyetçilerin başbuğu" olarak bilinen adamdı.

Şaşırmıştı. Parmağını ısırıyordu.

Türkeş "Ne yapıyorsun?" diye sordu.
"Duyduklarım doğru mu, rüya mı görüyorum diye parmağımı ısırıyorum" dedi Özararat...
Bunun üzerine Türkeş, Özararat'ı yanına çağırdı, yanaklarından öptü, "Çok dobra insanmışsın" dedi.

'Anlatsam, inanmazlar'

Konuşma bitince Özararat, "Sayın Türkeş" dedi, "...Ben yetkisiz bir insanım. Bu dinlediklerimi anlatsam kimse inanmaz. Ama Ermenistan'dakilerin bilmesinde yarar var. Bu söylediklerinizi Ermenistan Cumhurbaşkanı'na da söyleyebilir misiniz?"
"Tabii söylerim" diye yanıtladı Türkeş...
Özararat, "Petrosyan, martta Paris'e gelecek. Kendisiyle görüşeyim, belki orada buluşabilirsiniz" diyerek ayrıldı.
Hemen telefon başına koştu. Önerisini Petrosyan'a iletti.
Erivan, teklifi incelemeye aldı.
Tereddütteydiler. MHP'nin geçmişi ürkütücüydü. Üstelik partinin oyu yüzde 10'un altındaydı. O yüzden bu görüşmenin etkili olup olmayacağından emin değildiler.
Özararat, "MHP'yi ikna etmek önemli" diye ısrar etti. Aynı sıralarda Türkeş de hem devleti hem de Azerbaycan yetkililerini gelişmelerden haberdar ediyordu. Böyle bir diyaloeun, sürmekte olan Azeri-Ermeni savaşına da çözüm getirebileceği umuduyla herkes destek verdi. Üstelik ortada bir de karşılıklı esirler sorunu vardı.
Nihayet Erivan'dan da görüşme kararı çıkmasıyla Paris buluşması kesinlik kazandı.

Paris'te bir otelde

Türkeş 12 Mart'ta geldi Paris'e...
Kendisini Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin'in talimatıyla de Gaulle Havaalanı'nda Türkiye'nin Paris Büyükelçisi Tanşuğ Bleda ile birlikte Samson Özararat karşıladı.
Büyükelçinin arabasıyla Ermenistan Devlet Başkanı Ter Petrosyan'ın kaldığı Crillon Otele geldiler.
Samson Özararat, Türkeş'in arabasının kapısını açarken heyecan içindeydi. 1915'ten beri ilk kez Türkiye Cumhuriyeti, Ermenistan'la hem de en üst düzeyde görüşecekti. Ve bu görüşme, onun girişimi sayesinde başarılmıştı.

TÜRKEŞ GÖRÜŞMEYE GELİYOR

12 Mart 1993... Paris'te Concorde Meydanı... Crillon Oteli'nin önü... MHP lideri Alpaslan Türkeş, Paris'teki Türk büyükelçisinin arabasından iniyor. Kapısını tutan Özararat gülümsüyor. Birazdan Ermenistan Devlet Başkanı Ter Petrosyan'la buluşacaklar ve bu, bir ilk olacak.